turgutkocak2009@hotmail.com

GENEL BAŞKANIMIZ TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN YAZILARI

"HER GÜN"


KORKU, YOKSULLUK, HİÇ Mİ HİÇ KORKMADIĞIMIZ AKP VE SARAY İKTİDARI

TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)

12 KASIM 2021

Durmadan yoksulluktan söz ediliyor. Söz ediliyor çünkü bunun bir propaganda etkisi var. Ancak günümüzde yaşanılanlar öyle belirgin hale geldi ki kimseye yoksulluktan söz etmeseniz de olur. Olur, çünkü herkes yoksulluğun ne demek olduğunu ve acısını doğrudan hem de en ağırını yaşayarak iliğinde kemiğinde duyumsuyor.

AKP iktidara geldiği günden başlayarak yoksulluğu yönetmek için özel çabalar içine girdi. Böylece de istediği gibi at oynatacağını anlar anlamaz ne gerekiyorsa onu yaptı. Bir başka konu da şudur. AKP iktidara geldiğinde tabi ki de korkunun toplumu nasıl tutsak alacağını biliyordu ama bu yönde adım atacak konumda değildi. Çünkü bu yolla devam edilirse ortaya çıkacak olan tepkilerden çekindiği için daha cüretkâr davranışlara girişmedi. Sonra sonra iktidarını sağlamlaştırdıkça işin rengi değişti. AKP iktidarı artık devlet ve devlet gücü demekti ki yurttaşlar da zaten böyle bir gücün karşısında el pençe divan dururlardı. Böylece de AKP ve saray iktidarı korku ikliminin egemen olduğu bir döneme atlamış oldu. Bu nedenle de hemen her kesimi kolaylıkla tehdit edebildiği gibi etmekle kalmıyor aynı zamanda da harekete geçerek gereğini bal gibi de yapıyor.

Şimdi bir yandan korku diğer yandan da yoksulluk toplumun içi içe yaşadığı bir noktaya çıkmış bulunuyor. Buradan yürünerek her bir şeyin kolaylıkla yapılabileceğini görmüş olan iktidar ister istemez iktidar uygulamalarını her şeyi ama her şeyi hiçe sayarak gerçekleştirme aşamasına geldiğini düşünüyor olmalı ki en uç tehditlere kolaylıkla yönelebiliyor.

Yoksulluk üzerinde durmayacağız çünkü bu konuyu kime mikrofon uzatsanız takır takır anlattığını görüyoruz. Korkuya gelince; muhterem için hasta mı dediler ne arkasından twit atan kim varsa polis kapılarına dayandı. Cumhurbaşkanı’na hakaretten doğru yargı önüne çıkarıldılar. Bugüne kadar Erdoğan’ın kendisiyle ilgili açtığı davanın sayısının 2 yüz binlere yaklaştığı söyleniyor. Bu ortalığa korku salmak değilse nedir? Ya da ne bileyim, olmadık bir zamanda ve saatte herkesin kapısına polis gelip dayanabilir. Daha ne olduğunu bile anlamadan bir de bakmışsın ki kodesi boylamışsın. Sorgusuz, sualsiz ya da ne bileyim keyfi denilecek nedenlere dayanılarak bilmem kaç yılını rahatlıkla içerde geçirebilirsin. Kimin ne güvencesi var. İşinden de olabilirsin, ekmeğinden de. Baksana bir belediye başkanı ve ne heriflerse kanaat önderleriymiş belediyede bir mahkeme bile kurup yurttaşı Korgan ilçesinden kovmaya bile kalkacak kadar cüretliler. SADAT’ı cirit atıyor, içerden çıkan mafyası Bahçeli’nin elini öperek emrindeyiz selamı çakıyor. Yani işin özeti ortalığa korku iklimi tam anlamıyla egemen gibi ama burada da bazı asiler hır gür çıkararak iktidarın teslim alma politikasına çomak sokuyor. Yahu ne diyebiliriz ki köylüler alınıyor helikopterden atılıyor yine kimsenin kılına dokunulduğu yok. Daha korku konusunda ne konuşulabilir ki değil mi?

Görüldüğü gibi kitleler iyice canından bezdirilmiş durumda. Denize düşmüşler ki yılanı görseler ona da sarılacaklar. Sıradan pek çok insan bu noktaya gelmiş fakat gerçek kurtuluş seçenekleri olan sosyalizme yönelenlere tek tük rastlıyoruz. Yani insanımıza kötülüğün ehven olanı bile kabul ettirilmiş.

Biz sosyalistler ise geniş halk yığınlarının ufkunda bile belirmemiş olan bir kurtuluştan söz ediyoruz. Üstelik de bazı kesimlerin ellerinde bulundurdukları her türlü araçtan ve olanaklardan da yoksunuz. Adama böyle kurtulamazsınız deseniz ne olur demeseniz ne? Mücadele içinde yer alıp bunca zahmete katlanmaktansa hemen her şeyin değişeceğini, bilmem şu kadar zamanda şunlar şunlar olacak diyenleri dinlemesinler de bizi mi dinlesinler. Neymiş? Biz onlara diyoruz ki düzen kökten değişmedikçe değişen bir şey olmaz. Evet, doğrudur da bu doğru bizim doğrumuzdur. Ne zaman yığınlara ulaştık da bizim doğrumuzu onların da doğrusu haline getirdik? Şu an kaç koldan sol ve sosyalist partiler bunları anlatmak için değil, sadece asgari örgütlülük yaratmak için yollardalar örneğin yarından itibaren arkadaşlarımla bizler de yollarda olacağız. Sık sık kardeş partilerle aynı illerde karşılaşıyoruz. Onlar da bizim gibi asgari örgütlülük peşindeler.

Yukarıda söyledik, onca olanaklardan yoksunuz. Bu yoksunluk elbette bizim yığınlara ulaşıp derdimizi anlatmamızı zorlaştırıyor ama bu işlerin de asgari örgütlülükle yapılabileceğini kim düşünebilir ki? Şahsen Türkiye Sosyalist İşçi Partisi (TSİP) olarak bizim bu düşünce aklımızın köşesinden bile geçmiyor işte bu yüzden Lenin’in sözünü ettiği partiden söz ediyoruz etmesine de bu iş de sanki o kadar kolay mı?

Hep hele bir durun, şu kötülükten bir kurtulalım sizin dediğiniz de gündeme gelir diyenlere çok rastlıyoruz. Gerçekten de en küçük şeyler bile halkın içerisinde yankı bulurken bizim söylediklerimiz niye yankı bulmaz acaba? Sosyalizmi isterken veya savunurken çok mu hayalciyiz. Vallahi ne yalan söyleyeyim ben hayalci yanıma bayılıyorum. Bayılıyorum çünkü kaç kez bizi kaldırıp yere vursalar yine de kalkıp bunlarla mücadele ederiz, ederiz de niye bizim beylik sözlerimiz Kılıçdaroğlu’nun asgari ücretten vergi alınmasın, elektrik paralarından TRT fonu kaldırılsın sözünün kitleler üzerinde bıraktığı etki kadar etkisi olmuyor? Hem ne olacak ki bu denilenler olursa? Zamlar, geri mi alınacak, herkesin işi, aşı, eğitim ve sağlık sorunu çözüme mi kavuşacak? Değil de bizler; hele bir bunlar gitsin sözlerine kolayca kurban edilebiliyoruz. Peki, bizim yetersizliğimizi nasıl aşarız? İyi tamam da bizim eksiğimiz hiç mi yok? En iyi biz biliriz, doğrucu Davut’ta biziz, tek komünist parti de biziz demekle oluyor mu bütün bunlar?

Hep aynı şeyleri yaşıyoruz. Yaşanan bir şey bir daha diyalektik olarak yaşanmaz ama bizler diyalektiğin ibresinde de mi hile yaptık nedir aynı şeyleri yaşamaktan imanımız gevredi. En kötüsüyle sınandık olmadı. Yeni bir kötüye belki dedik. Baktık o da kötü. Yeni bir sınanma çeşidi getirildi önümüze. Halk her şeyi gördü ve yaşadıysa bir kez olsun bundan daha kötü daha bize neyi yaşatacaksınız neden demiyor da bizim sesimizin yankısını duyan sadece biz oluyoruz. Çok mu akıllıyız ya da ne bileyim çok mu saftiriğiz?

Ha şöyle bir şey var. Bazılarımız sınıflar mücadelesini iki ordunun bir meydanda karşılaşması kadar basit görüyor olmalı ki sorunu çok basite alıyorlar. Bak kardeşim doğru olan şudur anlayın be der gibi bir şey. Söylemesi kolay da neden olmadığının tespitini yapmak biraz kolay olmasa gerek ki bazılarımız sınıf mücadelesini çok kolay yerinden görüyor ve anlıyor. Hani bizler gerçek kurtuluş şu deyip çıkmasına çıkarız da biz dediğimiz için bizim isteklerimiz gerçekleşir mi o başka. Hiçbir zaman ama hiçbir zaman gerekli ortam söz konusu olmadan bir şey olmaz. Örneğin su deniz seviyesinde 100 derecede kaynar. Ya da kaynaması için ortam değişikliğine gereksinim vardır. Örneğin basıncı değiştirmek gibi. Sınıf mücadelesinde de yığınları istenilen noktaya getirmek için her türlü taktik ve stratejiyi eksiksiz uygulamak gibi. Yığınlar hazır değil, hazırlarsın. Bu işin aracı parti asgari düzeyde bile örgütlü değil gerçekten örgütlersin. Bir sürü altüstlükler yaşanır mevcut sermaye yönetimi yönetemez duruma düşer altına da biraz sen odun atarsın uygun koşulları oluşturursun. Yığınların memnuniyetsizliği tamam da yerine göre o bile yetmez. O memnuniyetsiz yığınların parti olarak gündeminde olmak gerekli gündeminde. Yoksa TELE1 olmadı bir başka (devrimci kanal) bizi ekrana çıkarsa da bir görüşlerimizi açıklasak neler olur neler deyip durmak da faydasızdır. Her işi bırakıp biz komünistin hasıyız, sizi kurtaracak olan yine sizsiniz. Bizim sistemimizde her şey iyi olacak deseniz de yığınlarla aranızda olan buzu eritemezsiniz. Her şeye karşı şikâyetlenmeyi bırakıp da devrim yapacaksanız buyurun yapın bizler de peşinizden gelelim.

Son bir not: Bir süreliğine örgütlenme çalışmaları için pek çok yere gideceğiz.

Bu yüzden de bir süre yazılarımı yazamayacağım kusura bakmayın en içten dileklerimle…


TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN "HER GÜN" BAŞLIKLI ÖNCEKİ YAZILARI

ANA SAYFA