DİN TÜCCARLARININ İŞİ BİTİ BİTTİ DE…
TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)
30 EKİM 2021
Din alıp din satarak siyaset sahnesinde bugüne keder
olmadık güce erişenlerin sonu yaklaştı. Onların sonu gelirken tabi
ki de ülkenin de nasıl baş aşağı yuvarlandığına cümlemiz tanık oldu.
Evet, bir söz vardır, “Rüzgâr eken fırtına biçer” diye. AKP iktidarı
da iktidara geldiği günden bu yana rüzgâr ekti ve sonuç kaçınılmaz
oldu. Şimdi de tabi ki de fırtına biçecekler. Ancak fırtına biçmenin
zararı salt kendilerine olsa bir önemi yok da fırtına en çok da ülke
ve ülke halkını vuracaktır kesin.
AKP, iktidara geldiği günden bu yana yoksul halkımızın omuz etini
yiyor. Onların omzundan saraylar yaptırılıp, vurgunlar vuruluyor.
Şaşalı bir yaşam sürülüyor ki sanırsınız Lale Devri yaşıyoruz. Eh bu
gidişe de bizzat Erdoğan bir görüş ekledi ki bu söz siyasi
literatürümüze girdi. Neymiş bu söz: “İtibardan tasarruf olmaz”mış.
Bu nedenledir ki halkımız şimdi yokluk ve yoksulluk içindeyken
birilerinin bir elleri yağda bir elleri balda. Bu görüntü yüzünden
perperişan olanlar reisin saflarını birer birer terk etmeye
başladılar. Herkes şimdi yandım Allah havasında düşürüldükleri
kuyudan nasıl çıkacaklarının hesabı içindeler. Sarayı marayı
şimdilerde gözlerinin gördüğü yok. Herkes iş, aş, eğitim ve yaşamını
nasıl sürdüreceğinin telaşı içinde.
İktidara gelmesi düşünülen ittifak ise iktidarı çantada keklik
olarak görüyor ve kimi attığı adımlar olsa da yine de yetersiz
kaldıklarını hepimiz görüyoruz. Çünkü böyle partilerin yan yana
gelişleri halkın sorunlarını çözebilir mi çok da iyi anlaşılmıyor.
Çünkü her biri başka bir havadan çalıp söylüyor. Bugüne kadar
kesinlik kazanan bir tek güçlendirilmiş parlamento anlayışı var da o
halkın yarasına merhem olur mu işte orası meçhul. Niye derseniz AKP
iktidarı eğer iktidarı olağan yollardan terk edip giderse bıraktığı
enkazın büyüklüğü gerçekten de akıllara durgunluk verecek kadar
büyük. Hem bu problemler sağ partilerin ortaklığında çözülür mü o
daha da zor?
• Dibe vurmuş bir ekonominin rayına oturtulması gerekiyor.
• Bütün kurum ve kuruluşlar çökmüş, devletin yapısı iyice bozulmuş,
yasalar ve Anayasa halkın isteklerine yanıt verecek durumda değil,
parlamenter sisteme dönülüp bunlar başarılabilir mi akıl yormak
gerekiyor.
• İttifak halinde iktidar olunursa bu kesimler nasıl bir arada
tutulacak iyi hesaplanmalı.
Durum bu olunca işbaşına gelen muhalefet halka şunları söyleyerek
halkın güvenini kazanamaz kazanmayınca da ortaya nasıl bir bunalım
çıkar düşünülmesi gerekir. Yani iktidara gelenler AKP iktidarından
şöyle yıkıntı aldık, böyle yıkıntı aldık demeksizin sorunları asgari
düzeyde de olsa çözmeleri gerekir. Asgari diyorum çünkü kapitalizmin
sorunları ortadan kaldıracak elinde bir sihirli değneği yok.
Kapitalizmin zaten sistem olarak kendisi bunalım ve de çarkının
dönmesi halkın sömürülmesiyle olası.
Bugüne kadar AKP ve saray iktidarı, iktidarını sağlamlaştırmak için
ABD ve Batı’ya o kadar çok ödünler verdi ki onların bir dediklerini
iki etmiyordu. Onların yakınlığı ve bu iktidarı tutmaları sonucu AKP
iktidarı da içeride bir anlamda konumunu sağlamlaştırdı. Artık belli
bir güce eriştiğini düşününce de canı nasıl istiyorsa özellikle de
içerde öyle davranma yolunu seçti. Dün Türkiye demokrasisi ile
ilgili olarak hiç kaygı duymayanlar ve de AKP’nin arkasından alkış
tutanlar bugün farklı şeyler söyleseler de bir önemi yok. Bu
çevreler ikiyüzlülüklerini kimseye anlatamazlar. Bunu Erdoğan da
bilmiyor değil. Bu yüzden de içerde daha da puan kazanmak için 10
büyükelçi krizi yaşandı. Bir sürü kıvırmayla bu sorun aşılmış gibi
görünse de tam da aşıldığı söylenemez. Dur bakalım nasıl olacak onu
da görmemiz uzun sürmeyecek çünkü 30 Kasım tarihi yaklaşıyor. Avrupa
Parlamentosu bu tarihte AİHM’in kararlarını yeniden gündeme
taşıyacak.
Bu tartışmaların ateşi sürerken bir de buna savaş tezkeresi eklendi.
Tezkere 2 yıllığına kabul edildi ve yetkileri kullanmak görevi de
Erdoğan’a verildi. Verildi de biz bu tezkere ile ne gibi adımlar
atacak ya da atılmasına neden olunacak şeyler nedir onu şimdilik
yorumlayabiliyoruz ve tehlikesinin büyüklüğüne de işaret ediyoruz.
Bu tezkere söyledik ya sonuçları tehlikeli olacak bir tezkere. Niye
derseniz bu tezkere ile birlikte çocuklarımız yeni bir tehlikenin
içine sürülecekler. Dış politikada sonu belirsiz bir maceracı
politikayı bir kez daha yaşamış olacağız.
Bu tezkere savaş ilanı anlamına geldiği ve süresi de 2 yıl
olduğundan sarayın bir savaş ilanıyla belki de seçimleri bile
ertelemesi gündeme gelebilir. O zaman da zorla iktidara nasıl el
konulurmuş hepimiz hem görecek hem de bedelini çok daha ağır olarak
ödeyeceğiz.
Bu tezkere ile ülke topraklarına yabancı asker de sokulabilecek.
Peki, kim olabilir sizce bu yabancı askerler? Amerika mı, Taliban
mı, Rusya mı ya da ne bileyim Azerbaycan mı? Bu yollar açık.
Türkiye’de bağımsız! zaten…