turgutkocak2009@hotmail.com

GENEL BAŞKANIMIZ TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN YAZILARI

"HER GÜN"


DİN TÜCCARLARININ İŞİ BİTİ BİTTİ DE…

TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)

30 EKİM 2021

Din alıp din satarak siyaset sahnesinde bugüne keder olmadık güce erişenlerin sonu yaklaştı. Onların sonu gelirken tabi ki de ülkenin de nasıl baş aşağı yuvarlandığına cümlemiz tanık oldu.

Evet, bir söz vardır, “Rüzgâr eken fırtına biçer” diye. AKP iktidarı da iktidara geldiği günden bu yana rüzgâr ekti ve sonuç kaçınılmaz oldu. Şimdi de tabi ki de fırtına biçecekler. Ancak fırtına biçmenin zararı salt kendilerine olsa bir önemi yok da fırtına en çok da ülke ve ülke halkını vuracaktır kesin.

AKP, iktidara geldiği günden bu yana yoksul halkımızın omuz etini yiyor. Onların omzundan saraylar yaptırılıp, vurgunlar vuruluyor. Şaşalı bir yaşam sürülüyor ki sanırsınız Lale Devri yaşıyoruz. Eh bu gidişe de bizzat Erdoğan bir görüş ekledi ki bu söz siyasi literatürümüze girdi. Neymiş bu söz: “İtibardan tasarruf olmaz”mış. Bu nedenledir ki halkımız şimdi yokluk ve yoksulluk içindeyken birilerinin bir elleri yağda bir elleri balda. Bu görüntü yüzünden perperişan olanlar reisin saflarını birer birer terk etmeye başladılar. Herkes şimdi yandım Allah havasında düşürüldükleri kuyudan nasıl çıkacaklarının hesabı içindeler. Sarayı marayı şimdilerde gözlerinin gördüğü yok. Herkes iş, aş, eğitim ve yaşamını nasıl sürdüreceğinin telaşı içinde.

İktidara gelmesi düşünülen ittifak ise iktidarı çantada keklik olarak görüyor ve kimi attığı adımlar olsa da yine de yetersiz kaldıklarını hepimiz görüyoruz. Çünkü böyle partilerin yan yana gelişleri halkın sorunlarını çözebilir mi çok da iyi anlaşılmıyor. Çünkü her biri başka bir havadan çalıp söylüyor. Bugüne kadar kesinlik kazanan bir tek güçlendirilmiş parlamento anlayışı var da o halkın yarasına merhem olur mu işte orası meçhul. Niye derseniz AKP iktidarı eğer iktidarı olağan yollardan terk edip giderse bıraktığı enkazın büyüklüğü gerçekten de akıllara durgunluk verecek kadar büyük. Hem bu problemler sağ partilerin ortaklığında çözülür mü o daha da zor?

• Dibe vurmuş bir ekonominin rayına oturtulması gerekiyor.

• Bütün kurum ve kuruluşlar çökmüş, devletin yapısı iyice bozulmuş, yasalar ve Anayasa halkın isteklerine yanıt verecek durumda değil, parlamenter sisteme dönülüp bunlar başarılabilir mi akıl yormak gerekiyor.

• İttifak halinde iktidar olunursa bu kesimler nasıl bir arada tutulacak iyi hesaplanmalı.

Durum bu olunca işbaşına gelen muhalefet halka şunları söyleyerek halkın güvenini kazanamaz kazanmayınca da ortaya nasıl bir bunalım çıkar düşünülmesi gerekir. Yani iktidara gelenler AKP iktidarından şöyle yıkıntı aldık, böyle yıkıntı aldık demeksizin sorunları asgari düzeyde de olsa çözmeleri gerekir. Asgari diyorum çünkü kapitalizmin sorunları ortadan kaldıracak elinde bir sihirli değneği yok. Kapitalizmin zaten sistem olarak kendisi bunalım ve de çarkının dönmesi halkın sömürülmesiyle olası.

Bugüne kadar AKP ve saray iktidarı, iktidarını sağlamlaştırmak için ABD ve Batı’ya o kadar çok ödünler verdi ki onların bir dediklerini iki etmiyordu. Onların yakınlığı ve bu iktidarı tutmaları sonucu AKP iktidarı da içeride bir anlamda konumunu sağlamlaştırdı. Artık belli bir güce eriştiğini düşününce de canı nasıl istiyorsa özellikle de içerde öyle davranma yolunu seçti. Dün Türkiye demokrasisi ile ilgili olarak hiç kaygı duymayanlar ve de AKP’nin arkasından alkış tutanlar bugün farklı şeyler söyleseler de bir önemi yok. Bu çevreler ikiyüzlülüklerini kimseye anlatamazlar. Bunu Erdoğan da bilmiyor değil. Bu yüzden de içerde daha da puan kazanmak için 10 büyükelçi krizi yaşandı. Bir sürü kıvırmayla bu sorun aşılmış gibi görünse de tam da aşıldığı söylenemez. Dur bakalım nasıl olacak onu da görmemiz uzun sürmeyecek çünkü 30 Kasım tarihi yaklaşıyor. Avrupa Parlamentosu bu tarihte AİHM’in kararlarını yeniden gündeme taşıyacak.

Bu tartışmaların ateşi sürerken bir de buna savaş tezkeresi eklendi. Tezkere 2 yıllığına kabul edildi ve yetkileri kullanmak görevi de Erdoğan’a verildi. Verildi de biz bu tezkere ile ne gibi adımlar atacak ya da atılmasına neden olunacak şeyler nedir onu şimdilik yorumlayabiliyoruz ve tehlikesinin büyüklüğüne de işaret ediyoruz.

Bu tezkere söyledik ya sonuçları tehlikeli olacak bir tezkere. Niye derseniz bu tezkere ile birlikte çocuklarımız yeni bir tehlikenin içine sürülecekler. Dış politikada sonu belirsiz bir maceracı politikayı bir kez daha yaşamış olacağız.

Bu tezkere savaş ilanı anlamına geldiği ve süresi de 2 yıl olduğundan sarayın bir savaş ilanıyla belki de seçimleri bile ertelemesi gündeme gelebilir. O zaman da zorla iktidara nasıl el konulurmuş hepimiz hem görecek hem de bedelini çok daha ağır olarak ödeyeceğiz.

Bu tezkere ile ülke topraklarına yabancı asker de sokulabilecek. Peki, kim olabilir sizce bu yabancı askerler? Amerika mı, Taliban mı, Rusya mı ya da ne bileyim Azerbaycan mı? Bu yollar açık. Türkiye’de bağımsız! zaten…


TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN "HER GÜN" BAŞLIKLI ÖNCEKİ YAZILARI

ANA SAYFA