İKTİDAR NE YAPMAK İSTERSE YAPARKEN MUHALEFET
NEDEN ETKİSİZ KALIYOR?
TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)
24 MART 2021
Ülkemiz neler yaşadı
neler. AKP iktidara geldikten sonra üniversite soruları çalındı,
memuriyet sınav soruları el altından birilerine verilip onların
kazanmaları sağlandı. Harp Okulları sınavları da öyle. Sonra sıra
seçim sandıklarına geldi. Hileler birbirini izledi. Diyebiliriz ki
hile yapılmadığını düşündüğümüz tek bir seçim bile olmadı. Bütün
bunları AKP’nin iktidara gelmesinde, hem kendilerinin hem de AKP’nin
palazlanmasında rol oynayan Fetöcüler gerçekleştirdiler. Her şey ne
de güzel gidiyordu. Kumpaslar tıkır tıkır işliyor, susturulması
gerekenler tereyağından kıl çeker gibi susturuluyordu.
Sonra bir şeyler oldu. Recep Tayyip Erdoğan ile bu tarikat arasında.
Dışarıya yansıyan bilgilere bakılırsa en çok çekişme devlet
ihalelerinin paylaşımındaydı. İşler uzlaşma ile bitirilemedi.
Aralarındaki çekişme arttıkça arttı, pürüzler çoğaldıkça çoğaldı.
İktidarın neyi var neyi yok bütün ayıplı şeyleri de dahil Fetöcüler
iyi bildikleri için Erdoğan’ı en zayıf yerinden vurmaya kalkıştılar.
Yolsuzluktu, şuydu buydu ortalığa saçıldı. Erdoğan ise ister istemez
bu çevrenin üzerine gitmeye başladı. Gidişin kötülüğünü görenler can
havliyle bu kez de ordu içindeki güçlerine dayanarak 15 Temmuz 2016
akşamı darbe girişiminde bulundular ve darbe başarısızlıkla
sonuçlanınca da tuzla buz olup dağıldılar. Bu darbe girişimini
“Allah’ın bir lütfu” olarak değerlendiren Erdoğan gerçekten de
Fetöcülerin sayısız kafa adamını kendi yanına çekip onları en sadık
taraftarları yaparken ülkede de OHAL ilan edilip dikensiz gül
bahçesi yaratılmak istendi bir ölçüde de olsa yaratıldı da. Aynı
kervana çoktan katılmış olan MHP ve Vatan Partililer ise akıl almaz
bir gayretle Erdoğan’dan yepyeni bir vatansever ve Atatürkçü yaratıp
tabanlarına da verdiler gazı.
Tamam, Fetöcü cemaatin işi bitirilmişti fakat ülkede onca cemaat ve
tarikat niçin iktidarın en sadık yandaşları olmasındı ki değil mi?
İşte böylece sözünü ettiğimiz, tarikat, cemaat, dini dernek ve
vakıflara kapılar arkasına kadar açıldı. Şimdi iktidar bu çevrelerle
en üst düzeyde iş tutuyor. Bunları devletin her kademesine taşımak
için yasal olanaklar bile sağlanıyor. Bugün okullarımızda tarikatlar
ve cemaatler çocuklarımıza ders veriyor. Kafalar ütülenip bunlara
yurtlar açtırarak palazlanmaları sağlanıyor.
Hani önceleri iktidar bir ölçüde de olsa parçalı kuvvetler
tarafından paylaşıldığı için iktidar adımlarını atarken yine de
temkinli davranıyordu fakat tek kişilik bir yönetime geçildiği için
artık bütün işlerin tıkır tıkır götürülmesi ve hesap bile verilmiyor
olması iktidar için önem kazandı. İşte AKP ve saray iktidarı buradan
yürüyerek ülkede her şeye egemen olmayı başardı.
Seçimler şaibeliydi, anayasa oylamasında sandıktan değişikliğin
çıkmadığı rakamlarla sabitken bu sonuca nasıl oldu da olur denildi?
Partili cumhurbaşkanlığı yönetimine niye boyun eğildi?
Anayasayı tanımadıklarını söyleyenlerin tasarruflarının hiçbir yasal
dayanağı bile yokken ne oldu da her şey olabilirmiş gibi kabul
edilip boyun eğildi?
Laikliği dikkate bile almayıp orada burada şeriat ve saltanat
isteyenlerin kara sesinin meclisin ciğerine işlemesi konusunda niye
hiç kimse fazladan dert edinmedi?
Her çıktığında Fetöcülerin kendisini kandırdığını söyleyen bir
kişinin işlemesi olası suçları ne oldu da sadece televizyon
tartışmalarında kalıp unutuldu?
Bizler bütün bu olanlardan sonra kalkıp İstanbul Sözleşmesi’nin
feshi için niye yasal dayanak arıyoruz? Ya da iktidar niçin yasal
dayanak falan gözetmeksizin kaldırdım deyip kaldırabiliyor. Gezi
Parkı hangi yasaya ve neye dayanılarak Sultan Beyazıt Hanı Vakfı’na
tapulanabiliyor? Bu durumda yasal dayanak falan aramadan bu işi
gerçekleştirenler yollarına devam ederlerken biz kırk dereden su
getirerek niye yasal dayanak aramak için çırpınıp duruyoruz? HDP
milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun dokunulmazlığı
kaldırılırken hak ihlali üzerinden yeri göğü inletsek de birileri
hiç Anayasayı şunu bunu gözetmeden yoluna devam ediyorsa bizim
çabamızın bir değeri mi olacak? HDP kapatılacak mı kapatılmayacak
mı? Kapatıldığında bunun demokrasi güçleri açısından faturası nasıl
olacak ve biz bu susturma girişimini nasıl karşılayacağız dişe
dokunur bir şey söyleyen var mı?
Kimi eylemsi şeyler yapılmıyor değil yapılıyor da bu sadece
kendimizi tatmin etmemizin ötesine geçiyor mu acaba? Sağduyu diye
diye yok oluşa doğru gidilen bir yolun yolcusu olmak muhalif olmayı
tamamen anlamsız kılmıyor mu? Kılıyorsa neden daha yaratıcı ve
yığınları etkileyen güven verici politikalar üretmek için ayağa
kalkmıyoruz?
Kalkmak için bilgi ve birikimden mi, güçten mi neden yoksunuz? Atı
alanların Üsküdar’ı geçişini dalgın dalgın seyretme hali sizce “bana
değmeyen yılan bin yaşasın” hımbıllığına işaret etmiyor mu? Ediyorsa
niçin daha etkili olacak politikalarla yığınların önüne çıkmıyoruz?
Çünkü yarın gerçekten de çok geç olabilir çok.
Bilinsin de…