AÇIK POLİTİKA
TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)
11 EKİM 2019
Sermaye güçlerinin
temsilcisi konumunda olan tüm partiler yalancıdır, ikiyüzlüdür, dış
emperyalist/kapitalist güçlerin şu ya da bu şekilde işbirlikçisidir.
Bu yüzdendir ki ne ülke ne de dünya halkları açısından işe yarar bir
politika izleyemezler. Hele de saldırı ve savaş örgütü NATO’nun bir
parçası olmayı içlerine sindirmişlerse onun bunun elinde oyuncak
olmaktan ileri gidemezler. Bunların her birinin durumuna ve yerine
göre emperyalist dünyada karşılıkları ve yerleri vardır. Deyim
yerindeyse bu açıdan da kolaylıkla kontrol edilmeleri olasıdır.
Sırasıyla bu konuda düşüncelerimizi özetler isek durum özetle
şöyledir:
Dinci ve gerici partiler uzun bir zamandan beri emperyalist dünyanın
kontrolü altındadırlar. Bir zamanlar Sovyetler Birliği ve sosyalizm
karşıtı politikalarda bu partiler başı çekmişler ve soğuk savaş
süresi boyunca da Amerika’nın oyuncağı, Yeşil Kuşak politikasının
yüklenicisi işlevini görmüşlerdir.
Sovyetlerin yıkılması ve Sosyalist Sistem’in çökmesi sonrasında da
durum değişmemiş, Yeni Dünya Düzeni’ne uygun halleriyle milim bile
ABD kontrolünden çıkmış değillerdir. İslami terör örgütleri ise
zaten ABD’nin kontrolü altında kurulup hareket etmişler, işleri
bitince de emperyalist dünyanın kullanımına uygun hale getirilerek
gerektiğinde hedef seçilmiş gerektiğinde ise uyumaya
bırakılmışlardır. Bütün bu gerçekler ışığında konu irdelendiğinde
dinci ve gerici partiler asla ABD’nin dümen suyundan
ayrılamayacakları gibi ülkeleri için de birer baş belası
konumundadırlar.
Milliyetçi/şoven ve faşist partilere gelinci:
Bu tür partilerin bugüne kadar hemen hiçbiri her ne kadar milli
duygularla hareket ettiklerini söyleseler de bu düşüncelerle halkı
kandırmak yolunu seçmişler ve hiçbir zaman da emperyalizmin
uşaklığını ve savunuculuğunu elden bırakmamışlardır. Bu yüzden de
dünyanın dört bir yanında bu tür partiler diktatörlüğü savunmuş ve
halkının emperyalistlerin çizmesi altında ezilmesine kapıyı sonuna
kadar aralamışlardır. Bu yapılar derinlemesine araştırıldığında da
görülecektir ki her biri ABD’nin kuklası olup CIA’ya çalışan halk
düşmanı konumundadırlar.
Merkez sağ partileri genelleyerek geçmek istiyorum. Bu partiler
zaten ABD’nin ve emperyalist/kapitalist kampın en sadık
yandaşıdırlar.
Sosyal demokrat partilere gelince:
Diğer sistem partilerine göre bu partiler de özü itibari ile
kapitalist sistemin sürgit devamından, burjuva demokrasisinin
işlemesinden yana oldukları için diğer emperyalist/kapitalist
ülkeler katında hepten gözden çıkarılmış değillerdir. Bir başka
deyişle bunların da bağlantıları dikkate alınacak boyutlardadır.
Ancak günümüzde emperyalist/kapitalist sistem öyle azgınlaşmıştır ki
karşısında da kendisini engelleyecek güçler olmadığını düşündüğü
için hem sömürüsünü hem de baskı ve zulmünü önemli ölçüde arttırmış
olduğu için bizim gibi ülkelerde sosyal demokrat nitelikli partilere
bile kuşku ile bakılır olmuştur.
İşte bu yüzden bugün ülkemizde mevcut partilerin hemen hepsi savaş
söz konusu olduğunda kolaylıkla savaş tezkeresine olur demekteler,
NATO’dan çıkılmaması gerektiğini de her fırsatta yineleyen bir CHP
görmekteyiz.
CHP’nin savaş tezkeresine evet demesi, CHP’den beklentilerini yüksek
tutanlar için bir umut kırıklığına dönüştüğü için bugün Suriye’nin
kuzeyinde yer alan PYD ve YPG’ye karşı yapıldığı söylenen operasyon
için asli suçlular yerine CHP’nin en çok eleştiri alıyor olmasının
da nedeni budur. Oysa özünde tutarsızlığı barındıran CHP’nin bu
şekilde davranmasının anlaşılmayacak pek de bir yanı yoktur. Burada
kötü olan bugüne kadar AKP ve saray iktidarının Suriye konusu ile
ilgili olarak masaya oturmasını savunduğu halde dinci, gerici ve
faşist sağın eleştirilerini karşılayamayacağı düşüncesiyle CHP de
tıpkı onlar gibi aynı savaş bloğunda yer almayı kendisine daha
yararlı olacağı düşüncesindedir. Zaten öz itibari ile de durumun
böyle olması eşyanın doğası gereği olduğundan bizleri
şaşırtmamaktadır.
Eğer; AKP ve saray iktidarının Beşar Esad’la Suriye ve bölge
açısından iyi sonuçlar doğuracağı düşünülüyorsa ki büyük oranda
öyledir. CHP savunduğu politikayı ciddiye alıp arkasında durarak
sözü geçen savaş tezkeresine evet dememesi gerekirdi. Ancak yukarıda
saydığımız tutarsızlıklar ve öz itibariyle CHP bugün herkesin
sinirlerini zıplatacak şekilde tezkereye evet dediyse çok da
şaşırılmamalıdır.
Bir öyle bir böyle politikalar yığınları çıkmaza sürüklemektedir.
Bilindiği gibi başka türlü konuşup da AKP’nin getirdiği her savaş
tezkeresine CHP’nin evet çekmesinin olumsuzlukları da bilinçli
yığınlar nezdinde CHP’ye olan güveni tuzla buz eder hale
getirmiştir.
Biz sosyalistlere gelince; hemen her konuda olduğu gibi savaş
konusunda da sermaye güçlerinin partileri gibi düşünmediğimizi
anlatmak için kafa yormaya bile gerek yoktur. Ancak bu yetmiyor,
sosyalistlerin güçlenmesi, ülkemizde ve bölgemizde alınan ve
uygulanan politikaları etkileyecek düzeye ulaşması da bizim için bir
gerçek olarak önümüzde durmaktadır.
Yoksa dinci, gerici,
faşist partiler daha çok kendileri gibi düşünmeyenleri en kaba
halleriyle hain ilan edip yığınlar katında gözden düşürme
çabalarının da önüne geçilemeyecek, halk sermaye güçlerinin ağır
sömürüsü ve baskısı altında daha çok inim inim inletilecektir.