YARGI
TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)
31 AĞUSTOS 2018
Türkiye’de her şeyde olduğu gibi
yargıda da problem hep oldu. Şeklen burjuva hukukunda yer alan
yargı önünde herkes eşittir sözü bizim ülkemizde de burjuva
demokrasisine mersiye düzenlerce hep yinelene geldiyse de gerçek
anlamda bir eşitlikten söz etmek insan aklıyla alay etmenin
ötesinde bir şey değildi. Bununla birlikte burjuva anlamda da
olsa bazı evrensel kurallar bizim ülkemizin hukuk sistemine de
girdi. Ancak bu durum bile egemen güçleri hep rahatsız ettiği
için siyasal iktidarlar tarafından bir yandan anayasa
değişikliğine gidilirken, diğer yandan da sürekli olarak kanun
devleti anlayışı ile hak ve özgürlüklere kapı aralayan yasalar
değiştirilip kısıtlamalar birbirini izledi. Önemli konulardan
birisi hiç kuşku yok ki anayasamızda da yer alan kuvvetler
ayrılığı ilkesiydi ve buradan çıkarak söylemek gerekirse yargıya
hiçbir güç karışamazdı. Yani yargı bağımsızdı. Mevcut anayasanın
hep ülkeye bol geldiğini söyleyen sağ siyasilerce gerekli
daraltmalara gidilmesine karşın bununla yetinilmedi ve 12 Eylül
1980 faşist darbesiyle birlikte bol gelen elbise iyice
daraltıldı ve yargı ilgili olarak görünüşte bağımsız ve
kuvvetler ayrılığından yine söz edilmişti ancak artık bu kez
ortaya çıkan durum çok daha vahimdi. Özetle söylemek gerekirse
faşizan içerikli bir anayasa ve hukuk sistemi 12 Eylülcüler
eliyle daha sonra gelen iktidarların eline tutuşturuluvermişti.
Bazı sağ iktidarlar 12 Eylül hukukunu ve anayasasını istedikleri
gibi kullanmışlar, canlarının estiği gibi bu yeni hukuk
sisteminden yararlanarak toplumun geniş kesimini hak ve
özgürlüklerinden mahrum bırakırken küçük azınlığı ve
uluslararası sermaye kuruluşlarını ise ödüllendirmişlerdi. Bu
bile yetmediği için bir proje partisi olarak kurdurtulan AKP
2002 yılı 3 Kasım tarihinde ilk seçimlerde iktidar olmuş %35 bir
oy oranına karşın mecliste ezici bir sandalye çoğunluğuna sahip
olmuştu. AKP iktidarının ilk yılları mevcut ortamı koklamakla
geçti. Giderek kendisinden emin olmaya başladıktan sonra da
anayasa ve hukuk sisteminde değişiklikleri gündeme getirdi.
Şu rastlantıya bakın ki 12 Eylül 2010 yılında yapılan anayasa
değişikliği Fethullahçıların, “ölüleri de kaldırıp oy
kullandıracaksınız” savıyla referandumdan geçirilmiş, yargı
önemli ölçüde hem var olan konumundan daha da geriye giderek
bağımsız konumu olsun kuvvetler ayrılığı anlamında olsun çok
daha büyük bir değişikliğe uğratılarak yetkiler siyasi iktidara
ve cumhurbaşkanına verilmiştir.
Elbette bunula da yetinilmedi. Güçlendirilmiş ve her konudan söz
ve karar sahibi haline getirilmiş bir cumhurbaşkanlığı yolu
açılmış olmasına karşın, AKP kurmayları oturdular yeni bir
anayasa değişikliği hazırladılar ve 16 Nisan 2017 tarihinde yeni
bir referandum gerçekleştirerek bu kez hemen her konuda tek
yetkili partili cumhurbaşkanı kılındı. Her ne kadar ilk
söylemlerinde partili cumhurbaşkanı sözü kullanılıyorsa da daha
o zamandan AKP çevreleri çoktan Recep Tayyip Erdoğan’a “başkan”
demeye başlamışlardı bile.
Sizin anlayacağınız anayasa referandumu şaibeli bir şekilde
gerçekleşmiş bile olsa atı alan Üsküdar’ı geçmiş, yeni anayasa
değişikliği ile görülmemiş yetkiler Recep Tayyip Erdoğan’a
verilmişti. Recep Tayyip Erdoğan bu yetkilerini kullanarak
yargıyı tam anlamıyla avucunun içine almış, istediğini istediği
yere atayarak, çünkü tayin edici sayıda kişinin atanması partili
cumhurbaşkanına verilmişti. Ne kuvvetler ayrılığı diye bir şey
bıraktı ne de yargı bağımsızlığı. 24 Haziran 2018 seçimleriyle
birlikte de her şeyin üstüne tüy dikildi ve bu iş tartışmaya
gerek duyulmayacak denli tek kişinin yetkisiyle sonuçlandırılmış
oldu.
Adli yılın açılışı yapılacak. Hangi yüzle niçin yapılacak
bilinmez ama bugün bağımsız bir yargıdan söz etmenin olanağı
kalmamıştır. Yargılamalar özellikle siyasi davalarda tam bir
keyfilik içindedir. Ülkede gözaltılar, tutuklamalar, kişinin
istenildiği kadar özgürlüğünden yoksun bırakılması için artık
yargı maddi kanıt aramaya gerek duymayacak denli iktidara
bağımlı hale gelmiş, iktidar neyi nasıl isterse yargının o
şekilde işliyor olduğunu görmekteyiz. Kuşku yok ki savunmanlık
görevini üstlenen değerli avukatlar bu ortamda da olağanüstü bir
çaba içindedirler. Ancak çoğu zaman mahkeme salonundan dışarı
atılma pahasına görevler yapılamaz hale getirilmesine karşın
yine de sayısız hukuk emekçisi adliye koridorlarında
koşturmaktadır.
Burjuva hukukunu bile bizim ülkemizde lüks bulanların depreşen
hastalıkları sistemle ilgilidir.
Bu yüzden de hukuk mücadelesi verilirken bile sistemi hedef
almaksızın gözümüzden kaçıracağımız çok şey vardır.
Bu bilgi ve uyanıklılıkla yeni adli yılın açılışında da adliye
koridorlarında hak, adalet, hukuk için koşturan bütün yargı
emekçilerine görevlerinde başarılar diliyor, yargının durumu ile
birlikte sistemin de sorgulanması gereğine önemle vurgu
yapıyoruz.