VE HEYET GİTTİ GÖRÜŞTÜ DÖNÜYOR
TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)
09 AĞUSTOS 2018
Yönetenlerin elinde güçlü
silahları var. Öyle ki yöneten çevir namluyu kendini vur dese
vuracak denli toplumda koşullanmış insan sayısı hiç de az değil.
Örneğin; din elden gidiyor, falan camiye solcular bomba
koymuşlar denildiğinde harekete geçip sokak sokak bu ülkede
solcu avına çıkıldığı zamanlar olmuştur. Sadece solcular mı? CHP
bile bir asra yakın süredir camileri ahır yaptılar, camileri
yıktılar vb suçlamalarından yakalarını kurtarmış değillerdir. Bu
yüzden de özellikle 1950 yılında iktidara gelen Menderes ve
Bayar’ın partisi Demokrat Parti’den başlayarak bütün merkez sağ
çizgide politika yapan partiler; yığınların dine düşkünlüğünü
hep kullanagelmişlerdir. Bu arada kapatılsalar bile fırsat
buldukça doğrudan dinsel hasletler üzerinden kurulan partiler de
kurulmuş ve politika sahnesinde yerlerini almışlardır.
Diğer yandan bir önemli nokta da Türkiye egemenlerinin her
fırsatta ırkçı görüşleri köpürtmek ve kendilerine destek sağlama
konusunda da usta olduklarını unutmamalıyız. Irkçı anlayış bazı
kesimlerde zaman zaman normal seyrinde aksa da her fırsatta
deşelenip alevlendirilen egemenlerin hep ellerinin altında
tuttukları bir silah olarak bulundurulmuştur. Zaten yinelene
yinelene adeta toplumun genlerine işleyen ırkçı söylemler bir
bütün olarak da toplumun diyebiliriz ki büyük ölçüde gerçekleri
göremeyecek denli gözlerinin önüne perde inmesini sağlamıştır.
Bu silah hemen her kesim tarafından kullanılmış, en etkili
şekilde kullananlar toplum katında daha çok desteklenir
olmuşlardır. Çünkü toplum içinde ırkçılığın maddi zemini zaten
vardır.
Şöyle gerilere gidip kısa bir politik gezi yapılırsa hemen her
dönemde sol ve sosyalist düşüncelere karşı saldırılardan birisi
din adı altında yürütülmüşse diğeri de kesinlikle ırkçılık
üzerinden olmuştur. Türkiye’de burjuvazi adına politika yapan
merkez sağ partiler; dünyada değişen var olan verili duruma
ister istemez kendilerini uydurmak zorunda kaldıkları için
modern burjuva toplumlarında dinsel ve ırksal politika yapmak
bir ölçüde de olsa terk edildiğinden ister istemez bizdeki sağ
partiler de hem dini hem de ırksal politikalardan
vazgeçmemişlerdir ama işbirlikçi oluşları gereği bu politikaları
merdiven altına taşımak zorunda kalmışlardır. Daha ilerleyen
zamanlarda ise bu yönde politika yapacak olan kafatasçı ve
dinsel eksenli partilerin kurulmasını kolaylaştırmışlardır.
Böylece hem modern dünyaya bir ileti verilmiş, hem de işbirlikçi
burjuvaziyi temsil eden partilerin üzerinden büyük bir yük
kalkmıştır.
Ancak çok da değişen bir şey yoktur. Dinsel ve ırksal eksenli
partiler küçük partiler olduğu için merkez sağ partisinin
oylarını kapıp götürecek durumda değillerdir. Bu yüzden de
dinsel ve ırksal ağırlıklı düşünen toplumun hemen tamamına
yakını gidip oylarını merkez partilerine vermişlerdir. Burada
belirleyici olan bugün dahi oylarımız boşa gitmesin
düşüncesinden kaynaklıdır. Sol ve sosyalist partiler bugün bu
koşullanmanın sonuçlarını ciddi bir şekilde yaşamaktadırlar. Bu
yüzden de oyların boşa gitmemesi anlayışı yığınlar içinde etkili
bir düşünce olarak vardır. Dahası dinsel ve ırksal hasletleri
olanlar kendi düşüncelerinin merkez sağ partide temsil
edildiğini büyük ölçüde kabul edip içselleştirmişlerdir.
Hani sık sık bizler konuşurken yığınların kandırıldığını
söyleriz ya; işte burada durup bir soluklanmak gerekir. Yığınlar
aslında kandırılmaktan çok sonucu bile bile gidip seçimlerini
eleştirdiğimiz partilerden yana yapmaktadırlar, çünkü bu
tercihin toplum katında karşılığı vardır. Kanağı yakın toplumlar
pek çok şeyi bir arada düşünecek kadar düşünce sistematiğini
geliştirmiş toplumlar olmadığından onlar için belirleyici olan
kıstaslar nasıl hareket edeceklerine yön vermektedir.
Bütün bu söylediklerimizden dile getirmek istediğimiz şey; AKP
ve saray iktidarının politikalarını kandırmak üzerinden
yürütmediğini dile getirmek değildir. Hiç kuşku yok ki AKP ve
saray kandırmak üzerinden de politikaların daniskasını yapmakta
ancak yığınlar kandırıldığını bile bile yine de gidip AKP ve
saraya oy veriyorlarsa bu gerçeği daha bir çaplı olarak
irdelemek gerekir. Burada belirleyici ölçüde devreye yukarıda
söylediklerimiz girmektedir.
Sonuç olarak sözünü ettiğimiz iktidarlar işlerin hepten de
dinsel ve ırksal konular üzerinden yürütülemeyeceğini bilen
çevrelerdir. Nitekim; partimiz dört eğilimden oluşuyor diyen
Turgut Özal bu sözleri söylerken duyduğu gereksinmeden kaynaklı
nedenlere bağlı olarak kendilerine toplum katında solcu denilen
entelektüel birikimi olan insanları da önemli yerlere
getirmiştir fakat bunların hemen tamamı kapitalizme hizmette
kusur etmeyecek liberallerdir ya da soldan dönerek
liberalleşenlerden olmuştur. Bugün de AKP’ye baktığınız zaman
benzer durumlarla karşılaşırsınız. Kuruluş döneminde AKP’ye akıl
verenler ve hatta onların demokratlığına inananlar az değildir.
Devamında ve bugüne gelindiğinde ise bu tür örnekleri her zaman
göstermek olasıdır.
Sonuç; bizler salt kanağı yakın bir toplum oluşumuz üzerinden
yürüyerek AKP’nin niye bu kadar çok oy aldığını açıklayamayız.
Toplum katında karşılığı olan bir şey varsa ki var, yukarıda
sözünü ettik. Sosyalistler olarak bizler de bu anlayışlarla
kararlı bir ideolojik mücadeleye girmemiz gerektiğini de
görmemiz gerekiyor. Yoksa her defasında treni kaçıra kaçıra
yollarda helak olmamız işten bile değildir.