AKP iktidarı ile birlikte
toplumun diyebiliriz ki, değerleri kökten değişti. Her zaman
ülkemizde jurnale ve jurnalciye iyi gözle bakılmazdı ama
günümüzde jurnalcilik öyle olağan hale getirildi ki, AKP’liler
birbirlerine şu ya da bu nedenle kızdıklarında bile hemen jurnal
kabul eden mevkilere iftira yağdırmaya başladılar. Daha düne
kadar sümüklü Hocaefendi’nin çevresinde fink atıp duranlar
şimdilerde reislerine yaranmak için jurnallerini şöyle
özetliyorlar. “Şu şu kişi CHP’li, Fetöcü ve PKK’lı.” Bur jurnali
yapanların bu üç suçlamanın aynı anlama gelmediğinin
gelemeyeceğinin bile ayırdında olmamaları ise gerçekten akıllara
ziyan bir şey. Bu suçlamalardan bir teki ile yetinilmiyor, çünkü
biri uymazsa biri uyar diye düşünülüyor olsa gerektir. Bizi
burada en çok düşündüren şeyse kişilerin CHP’li diye suçlanması
oluyor. Oysa CHP’li olmak suçlu olmak anlamına asla gelmemesi
gerekirken yurttaşların kafasında öyle bir algı yaratılıyor ki,
insanlar CHP’li olmaktan korksun çekinsin isteniyor.
İşi bu denli ilkelliğe vardıran ve de AKP’nin tabanı olarak
bilinen bu çevrelere AKP tarafından rağbet edilmesi ise
gerçekten çok ama çok ilginç. Çünkü bizim çevremizde böyleleri
insan yerine bile konulup hoş görülmezken, nasıl olmaktadır da
bu dinci imancı kesimler bu denli bataklığın içinde yüzmeyi
kendilerine yediriyorlar anlaşılamaz. Demek ki, neymiş AKP
iktidarı insanın doğasına ve ruh sağlığına zararlıymış.
Anlayış var, anlayış var. Sadece devlet kayıtlarından alınan
bilgilere bir de bakıyorsunuz ki 1 milyonun çok üstünde küçücük
çocuklarımız din iman tüccarlarının eline düşmüş beyinleri
yıkanıyor. Geçen günlerde yetim ve kimsesiz çocuklarımıza bile
el atmış bu hacı, hoca takımı. Çocukları dizlerinin üstüne
oturtmuşlar, onlara dini bilgi veriyorlar sözde. Hani bu
çocuklarımızın anneleri babaları yok ve de onlara kimse sahip
çıkamıyor ya, devlet adına iktidar edenler de atmışlar bu yetim
ve kimsesiz çocuklarımızı tarikat ve cemaat mensuplarının
kucağına.
Eğitim, bu iktidar döneminde öyle altüst edilmiş ki bir deli
kuyuya taş atarmış da bin akıllı çıkaramazmış ya aynen öyle
olmuş eğitimimiz. Sanki okullarımızda çok güzel eğitim
veriliyormuş gibi üstüne üstlük bir de işin içine her türlü
bilgi yoksunu tarikat ve cemaat üyelerini sokuşturuvermişler.
Öğretmenlerin çoğu kayırmacı anlayışın duldasına sığınıp
okullarımıza atanmışlar. Öğretmen okullarını bitirenler dışarıda
bekletilirken çeşitli okullardan özellikle de dini eğitim yapan
okullardan mezun olanlara torpil geçilip Milli Eğitim Bakanlığı
böyleleriyle dolduruluvermiş. Bunların anlayışları gereği
okullarımızda çocuklarımıza adeta zehir solutulmaya başlanmış.
Milli Eğitimin birçok alanında görev yapanlar eğitimci
özelliğinin E’sini bile taşımıyorlar ama Recep Tayyip Erdoğan
bir bölgede miting mi düzenledi, üst kademeler alt kademelere
yazı yazıp öğretmenlerin, öğrencilerin ve hatta becerebilirlerse
öğrenci velilerinin bile mitinge katılması için birbirleriyle
yarışıyorlar. Son olarak Urfa’da böyle bir olay yaşanmış ve
Milli Eğitim’in bütün görevlileri yollara düşerek görev ifa
etmişler.
Peki, Recep Tayyip Erdoğan hangi sıfatla miting ve toplantı
düzenliyor ki, çocuklarımız koşturula koşturula meydanlara
götürülüyor? Çocuklarımıza devlet kesesinden AKP propagandası
yapılması çok mu hukuki ve de ahlaki şimdi? Hem o çocuklarımız
zorunlu mu Recep Tayyip Erdoğan’ın en ağır sözlerle kendileri
dışındaki siyasi partilere saldırmasını dinlemek? Böyle bir
anlayış çocuklarımızın kafalarında nasıl yer eder diye hiç mi
düşünülmez mi?
İş madem böyle bir noktaya getirilmiştir, bizler de rahatlıkla
diyoruz ki bizler de çocuklarımızı bazılarının politik
hırslarına alet ettirip o meydanlarda Recep Tayyip Erdoğan’ı
dinlemesi için o gün okula göndermeyiz olur biter. Sanırım
bazılarının ülkeyi kamplaştırmak için ellerinden geleni yapıyor
olmalarının bir nedeni olmalı ki, böylesi hesap kitap dışı
davranmak AKP iktidarında alıştığımız şeyler haline geldi.
Hukuk işlemiyor, olağan uygulamaları kimsenin taktığı yok,
ülkede iktidar eliyle her şeyin çivisi çıkmış, şimdi kalkıp
bizler buna alet mi olacağız yani?
Öğretmenlik hakkını kazanmış onca öğretmen, gereksinim varken
bilinçli bir şekilde kadrolu öğretmenler değil de sözleşmeli
öğretmenler görevlendiriliyor. Sonra da sözleşmeli öğretmenlik
yapanların canına okuyan bir iktidar görüyoruz. Öğretmenler
işsizler, bu yüzden de gidip hiç bilmedikleri işlerde çalışmak
zorunda kalıyorlar ya da işsiz güçsüz dolaşıyorlar. Önceki gün
Manisa’da Hasan Sungur isimli sözleşmeli öğretmenlik yapan
gencimize sözleşmeli öğretmenlikte yaptırılmadığından başka bir
iş yapmak zorunda kaldığı için iş cinayetine kurban gitti.
Sözü uzatmayalım, bizim ülkemizde insan hayatı bu kadar ucuz
işte. Hele AKP iktidarında ise insanlarımızın hayatı sudan ucuz
sudan…