1789 Fransız ihtilali’ni ele
alırsanız, sol ve sosyalist sol bu tarihsel öne atılımı hem
olumlar hem de büyük ölçüde bir önceki sınıfa yani feodaliteye
karşı çıkış ve feodalitenin tasfiyesi olarak görür devrimci
gelişmelere dayanak yaparak örnek vermekten kaçınmaz.
Oysa özü itibariyle işçi ve emekçilere yeni kazanımlar
sağlamasına karşın bir burjuva devriminden öteye bir şey
değildir. Evet, devrim Fransa’da gerçekleşti ama Fransa kaç kez
gelgitler yaşadı ve sonucunda 1789 Fransız İhtilali zar zor
yerine oturdu. Bu devrimi, herkes bilir ki jakoben bir karakteri
vardır. Bu karakterin çok kan dökülmesine neden olması ise
birtakım kesimlerce eleştirilir.
Bunları geçiyoruz. Bizim üzerinde durmak istediğimiz konu
Türkiye tarihi ile ilgilidir. Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyen ve
başarıya ulaştıran 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da Büyük
Millet Meclisi’nin kuruluşunu sağlayıp Kurtuluş Savaşı’nın her
anını yöneten bu yüzden de Gazi Meclis adını alan meclisi
kurmuştur. Savaş sonrası 29 Ekim 1923 yılında Türkiye’nin
yönetim şeklinin cumhuriyet olmasını sağlayan kişi de Mustafa
Kemal’dir. Uluslaşma süreci boyunca ülkede getirilen
yeniliklerin ve ilerici atılımların da gerçekleştirilmesini de O
sağladı. Bu dönem içinde kendisine karşı çıkanlar yok değildi,
yeri geldiğinde de bu engelleri jakoben bir şekilde aşmasını
bildi yürüdüğü yolda gözünü bile kırpmadı.
Deyim yerindeyse Osmanlı İmparatorluğu gibi çürümüş ve insan hak
ve özgürlüklerinin kırıntısının bile olmadığı bir yönetimden
Cumhuriyete geçildi ve Türkiye’nin adı da Türkiye Cumhuriyeti
oldu. Yeni dönemde kazanımlar olduğu üzerinde sol ve sosyalist
güçler “hayır böyle bir şey olmadı” diyemez. Ya da 1789 Fransız
İhtilali’ni ve kazanımlarını överken, jakobenist yanını da
kolayca kabul ederken dönüp Türkiye’de Mustafa Kemal’in
gerçekleştirdiği devrimi ise yerin dibine batırmaya kalkmaya
kimsenin hakkı yoktur. Hele hele Mustafa Kemal Atatürk’ü
jakobenlikle suçlayıp nerede duracağı belirsiz eleştirilere
paydaş olmaya kalkmak anlaşılır bir şey değildir.
Kuşkusuz sosyalizmi amaçlayan bizim gibi partilerin amaçları
sosyalizmdir. Hangi parti neye dayanarak sosyalizm amacından
uzaklaşırsa o partinin diğer sermaye partileri olarak
anılanların içinde sıralanacağını göz ardı edemeyiz.
Ancak Türkiye gibi ülkelerde kapitalizmin kendi iç dinamiği ile
gelişmemiş olmasına bağlı olarak sözünü ettiğimiz burjuva
demokrasilerinden çok geride olduğu ve hatta burjuva
demokrasisinin kırıntısıyla yetinildiği de bir gerçektir.
Bunun nedeni Türkiye sermaye güçlerinin kendi iç dinamiği ile
gelişmemiş olması ve daha işin başında yarışmacı (rekabetçi) bir
dönem geçirmeksizin dış tekelci güçlerin etkisiyle tekelci
aşamaya geçtiği için işbirlikçi olmasından kaynaklanan gerici,
daha sömürücü, kendi demokrasisini bile yadsıyan bir çizgide
iktidarının sürdürdüğünü gördük.
Bu durumu iyi değerlendiren güçler; daha işin başında Mustafa
Kemal Atatürk’ün ülkeye kazandırdığı ne varsa eşyanın doğası
gereği karşılarına aldılar. Süreç AKP iktidarına geldi dayandı.
Bu süreç içerisinde ise Bütün kazanımlar tek tek elden gitti.
Dinci, gerici ve faşist güçler emperyalist/kapitalist dünyanın
da işine geldiği için sonuna kadar dışarıdan destek gördüler.
Bugün ise Recep Tayyip Erdoğan’ı partili cumhurbaşkanlığı adı
altında A’dan Z’ye ne varsa tayin edebileceği bir güce
eriştirdiler. Olup bitenleri hemen hepimiz yakından görüyor ve
yaşıyoruz.
Bugün önümüzde asgari müştereklerde buluşup bu tehlikeyi etkisiz
hale getirmek görevimizken bu tür politik belirlemeyi
Atatürkçülük olarak belirleyip AKP ve saray Atatürkçülüğü ile
aynı kefeye koymaya çalışan kendilerini komünist olarak
niteleyen kimilerinin gerçeklerden uzak, hayali bir komünistlik
tablosu çizdikleri çok ama çok açıktır. Eğer bu kasıtta kast
edilen Vatan Partisi ve çevresiyse ya da ne bileyim onların
benzeşleriyse onların da sol ve sosyalist olarak
değerlendirilmeleri zaten gerekmiyor. Çünkü onlar Nasyonal
sosyalist çizgide oldukları için bu tartışmada esamileri bile
okunmaz.
Sonuç olarak;
Atatürkçülerle asgari müştereklerde yolların kesişmesi başka
şeydir, her fırsatta Atatürkçülük karşıtı sözler edip
komünistliğin tescil ettirilemeyeceği başka şeydir.
Biz söyleyelim de…