Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, gülümsüyor

turgutkocak2009@hotmail.com

GENEL BAŞKANIMIZ TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN YAZILARI

"HER GÜN"


SOSYALİST SOL ve ATATÜRKÇÜLÜK

TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)

16 KASIM 2017

1789 Fransız ihtilali’ni ele alırsanız, sol ve sosyalist sol bu tarihsel öne atılımı hem olumlar hem de büyük ölçüde bir önceki sınıfa yani feodaliteye karşı çıkış ve feodalitenin tasfiyesi olarak görür devrimci gelişmelere dayanak yaparak örnek vermekten kaçınmaz.

Oysa özü itibariyle işçi ve emekçilere yeni kazanımlar sağlamasına karşın bir burjuva devriminden öteye bir şey değildir. Evet, devrim Fransa’da gerçekleşti ama Fransa kaç kez gelgitler yaşadı ve sonucunda 1789 Fransız İhtilali zar zor yerine oturdu. Bu devrimi, herkes bilir ki jakoben bir karakteri vardır. Bu karakterin çok kan dökülmesine neden olması ise birtakım kesimlerce eleştirilir.

Bunları geçiyoruz. Bizim üzerinde durmak istediğimiz konu Türkiye tarihi ile ilgilidir. Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyen ve başarıya ulaştıran 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunu sağlayıp Kurtuluş Savaşı’nın her anını yöneten bu yüzden de Gazi Meclis adını alan meclisi kurmuştur. Savaş sonrası 29 Ekim 1923 yılında Türkiye’nin yönetim şeklinin cumhuriyet olmasını sağlayan kişi de Mustafa Kemal’dir. Uluslaşma süreci boyunca ülkede getirilen yeniliklerin ve ilerici atılımların da gerçekleştirilmesini de O sağladı. Bu dönem içinde kendisine karşı çıkanlar yok değildi, yeri geldiğinde de bu engelleri jakoben bir şekilde aşmasını bildi yürüdüğü yolda gözünü bile kırpmadı.

Deyim yerindeyse Osmanlı İmparatorluğu gibi çürümüş ve insan hak ve özgürlüklerinin kırıntısının bile olmadığı bir yönetimden Cumhuriyete geçildi ve Türkiye’nin adı da Türkiye Cumhuriyeti oldu. Yeni dönemde kazanımlar olduğu üzerinde sol ve sosyalist güçler “hayır böyle bir şey olmadı” diyemez. Ya da 1789 Fransız İhtilali’ni ve kazanımlarını överken, jakobenist yanını da kolayca kabul ederken dönüp Türkiye’de Mustafa Kemal’in gerçekleştirdiği devrimi ise yerin dibine batırmaya kalkmaya kimsenin hakkı yoktur. Hele hele Mustafa Kemal Atatürk’ü jakobenlikle suçlayıp nerede duracağı belirsiz eleştirilere paydaş olmaya kalkmak anlaşılır bir şey değildir.

Kuşkusuz sosyalizmi amaçlayan bizim gibi partilerin amaçları sosyalizmdir. Hangi parti neye dayanarak sosyalizm amacından uzaklaşırsa o partinin diğer sermaye partileri olarak anılanların içinde sıralanacağını göz ardı edemeyiz.

Ancak Türkiye gibi ülkelerde kapitalizmin kendi iç dinamiği ile gelişmemiş olmasına bağlı olarak sözünü ettiğimiz burjuva demokrasilerinden çok geride olduğu ve hatta burjuva demokrasisinin kırıntısıyla yetinildiği de bir gerçektir.

Bunun nedeni Türkiye sermaye güçlerinin kendi iç dinamiği ile gelişmemiş olması ve daha işin başında yarışmacı (rekabetçi) bir dönem geçirmeksizin dış tekelci güçlerin etkisiyle tekelci aşamaya geçtiği için işbirlikçi olmasından kaynaklanan gerici, daha sömürücü, kendi demokrasisini bile yadsıyan bir çizgide iktidarının sürdürdüğünü gördük.

Bu durumu iyi değerlendiren güçler; daha işin başında Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkeye kazandırdığı ne varsa eşyanın doğası gereği karşılarına aldılar. Süreç AKP iktidarına geldi dayandı. Bu süreç içerisinde ise Bütün kazanımlar tek tek elden gitti. Dinci, gerici ve faşist güçler emperyalist/kapitalist dünyanın da işine geldiği için sonuna kadar dışarıdan destek gördüler. Bugün ise Recep Tayyip Erdoğan’ı partili cumhurbaşkanlığı adı altında A’dan Z’ye ne varsa tayin edebileceği bir güce eriştirdiler. Olup bitenleri hemen hepimiz yakından görüyor ve yaşıyoruz.

Bugün önümüzde asgari müştereklerde buluşup bu tehlikeyi etkisiz hale getirmek görevimizken bu tür politik belirlemeyi Atatürkçülük olarak belirleyip AKP ve saray Atatürkçülüğü ile aynı kefeye koymaya çalışan kendilerini komünist olarak niteleyen kimilerinin gerçeklerden uzak, hayali bir komünistlik tablosu çizdikleri çok ama çok açıktır. Eğer bu kasıtta kast edilen Vatan Partisi ve çevresiyse ya da ne bileyim onların benzeşleriyse onların da sol ve sosyalist olarak değerlendirilmeleri zaten gerekmiyor. Çünkü onlar Nasyonal sosyalist çizgide oldukları için bu tartışmada esamileri bile okunmaz.

Sonuç olarak;

Atatürkçülerle asgari müştereklerde yolların kesişmesi başka şeydir, her fırsatta Atatürkçülük karşıtı sözler edip komünistliğin tescil ettirilemeyeceği başka şeydir.

Biz söyleyelim de…