Hükümetle güya memur sendikaları
arasında zam görüşmeleri yapıldı. Güya diyoruz, çünkü masanın
bir ucunda iktidar vardı diğer ucunda yine iktidar oturuyordu.
AKP ve saray iktidarının memurlar içinde uzun kolu hatta
memurları fişleme örgütü işlevi gören Memur-Sen imzayı
çakıverdi. 2019 zamları biraz daha fazla tutuldu ki bu da 2019
yılında yapılacak olan seçimler gözetildiği için
gerçekleştirildi. Sizin anlayacağınız Memur-Sen'le iktidar
arasında bir anlamda memurları satış sözleşmesi yapıldı. Bu
durumdan diğer memur sendikalarının hiçbiri memnun olmamasına
karşın onların da dikkate değer bir tepkisi olmadı.
Böyle olması bizleri şaşırtmıyor. Çünkü kamu alanında
çalışanları temsil eden sendikalar iktidarların izlediği
politikalar ve sendikal anlayışları yüzünden çoktan işlevsiz
hale geldikleri için doğal olarak da etkili bir tepkiye tanık
olamadık. Bizler zaten AKP ve saray iktidarının konumunu
sizlerle uzun uzadıya tartışacak değiliz. Değiliz, çünkü sözü
geçen iktidar çalışanları nasıl gördüğünü bizzat Recep Tayyip
Erdoğan'ın ağzından zaten dile getirdi. İşverenlerin karşısına
çıkıp OHAL'i savunan Sayın Erdoğan, OHAL'in neye yaradığını
öylesine çarpıcı bir şekilde anlattı ki doğrusunu isterseniz
patronlar bile donup kaldılar. Neymiş efendim OHAL aracılığı ile
çalışanların greve kalkışacağı önkestirilebiliyor ve önceden
alınan tedbirlerle grevlerin önüne bir güzel geçiliyormuş. Şimdi
bu anlayışta olan bir iktidarın çalışanların çıkarına bir şey
yapabileceğini düşünmek gerçekten de aklı tatile çıkarmakla aynı
şeydir.
Gelelim işçi ve kamu çalışanları sendikalarına. Öyle görünüyor
ki mevcut durumdan sendikalarda çok memnun olsalar gerek. Öyle
ya örgütlenmeydi, hak arayışıydı, ülkede kötü giden politik
ortamdı ne dertleriydi ki bu sendikaların? İyi kötü sarı
sendikacılık yapan sendikacılar bir güzel işlerini kurmuşlar,
çalışanlardan aldıkları maaşlarla da geçinip gidiyorlardı işte.
Şimdi kalksalar, sendikasız işçileri örgütleseler, köle ücreti
ile çalışanların yaşamlarını sürdüremeyeceklerini ileri sürüp
hak iddiasında bulunsalar başları ağrıyacak, bu yüzden de en
iyisi mevcut durumu korumak en iyisidir diyerek paralize edilmiş
gibi yerlerinde oturup duruyorlar zaten.
Günümüz patronu ise işin doğrusu akıllı çıktı. Eğer işçilere
sendika gerekliyse onu da biz getiririz düşüncesinde olan
patronlar kendilerine en bağlı kimseler aracılığı ile sendikalar
kuruyor sonra da kazasız belasız gül gibi geçinip gidiyorlar.
Hatta iş dünyasında yer alan tarikatçı ve cemaatçi patronlar bu
konuda daha da bir usta çıkmışlar. Çalıştırdıkları işçileri bile
cemaatten ve tarikatlardan seçiyorlardı ki aralarındaki ilişki
öyle hukuksal kurallara falan göre değil de teba bağlamında
sürsün, patronlar ise tereyağından kıl çeker gibi kazançlarını
kat kat arttırarak Karunlaşıp köşe dönsünler. Çalıştırdıkları
zavallı güruha da böylelikle sevap işleme şansını vermiş
olsunlar.
1961 Anayasası ile işçilere tanınan örgütlenme, grev ve
toplusözleşme hakları süreç içinde sağ ve gerici iktidarlar
tarafından budana budana bugünlere geldik. 12 Mart ve 12 Eylül
gibi iki faşist darbe sonrasında ise işçilerin elde ettikleri
haklar tümden 1982 Anayasası ile ortadan kaldırılıverdi. Günümüz
sendikacıları ise bu gelişmelere paralel olarak kendilerini
konumlandırdılar ve gerçek görevlerinin çok uzağına düştüler.
Sarı sendikaların dışında kalan kamu çalışanları sendikası KESK
ve işçi sendikaları DİSK gibi sendikalar ise biraz da ülkenin
içinde bulunduğu nedenlerden dolayı asli görevlerinin dışında
kaldıkları için güç kaybederek etkisizleştiler. Bu yüzden de
bugün içinde yaşadığımız ortamda gerektiği kadar etkili
olunamamakta iktidarın güdümünde olan sendikalara meydan boş
bırakılmaktadır. Doğal olarak kamu sendikalarından Memur-Sen
iktidarla satış anlaşması imzalamakta, işçi sendikaları ise
varlığı ile yokluğu arasında bir farkın olmadığı bir konuma
düşmüş bulunmaktadır. Bu yüzden de bu alandaki çalışmalar bir
kez daha gözden geçirilmeli ve çalışanları satış sözleşmelerine
geçit verilmemelidir.
Ha bu arada AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan muhtarlarla
yaptığı toplantının 29'uncusunu gerçekleştirdi. Bu toplantıda
komünistlere atıp tutmaktan da geri kalmadı. Neymiş efendim;
komünistler yurtsever olmazlarmış vb sözleri söyledi durdu. Biz
komünistler dün olduğu gibi bugün de kimsenin olamayacağı kadar
yurtseverdik ancak İslamcı çevreler var ya işte onların hiçbir
dönemde yurtsever olmadıklarını da çok iyi biliyoruz. Örnek mi
istiyorsunuz; 6. Filoya karşı namaza durup devrimcileri
katledenlerin içinde sizler vardınız. Partinizi kurarken
yanınızda Amerikalılar ve İsrailliler vardı. Bunu biz değil
sizin yakın dostlarınız yazdı çizdi, konuştu. İktidardayken
emperyalist güçlerin bir dediğini iki etmeyen de sizin
iktidarınızdı. Güya Amerika'da lobi faaliyetleri yürütüyorsunuz
ya anlaştığınız şirket acaba neyin nesidir? Bizim bildiğimiz,
İsrail Likud Partisi üyesi birine ait olan bir şirketle bilmem
ne kadar paraya anlaşan da sizin iktidarınız. Konuşurken bunları
da muhtarlara söyleseydiniz ya.
Belki o zaman yurtsever kimmiş, ülke düşmanı kimmiş muhtarlar
daha iyi anlarlardı bilmem komünistlere yüklenmenizin karşılığı
oldu mu?
Alın işte bu da bizden size yanıttır…