Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yazı

turgutkocak2009@hotmail.com

GENEL BAŞKANIMIZ TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN YAZILARI

"HER GÜN"


SATIŞ SÖZLEŞMESİ

TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)

23 AĞUSTOS  2017

Hükümetle güya memur sendikaları arasında zam görüşmeleri yapıldı. Güya diyoruz, çünkü masanın bir ucunda iktidar vardı diğer ucunda yine iktidar oturuyordu. AKP ve saray iktidarının memurlar içinde uzun kolu hatta memurları fişleme örgütü işlevi gören Memur-Sen imzayı çakıverdi. 2019 zamları biraz daha fazla tutuldu ki bu da 2019 yılında yapılacak olan seçimler gözetildiği için gerçekleştirildi. Sizin anlayacağınız Memur-Sen'le iktidar arasında bir anlamda memurları satış sözleşmesi yapıldı. Bu durumdan diğer memur sendikalarının hiçbiri memnun olmamasına karşın onların da dikkate değer bir tepkisi olmadı.

Böyle olması bizleri şaşırtmıyor. Çünkü kamu alanında çalışanları temsil eden sendikalar iktidarların izlediği politikalar ve sendikal anlayışları yüzünden çoktan işlevsiz hale geldikleri için doğal olarak da etkili bir tepkiye tanık olamadık. Bizler zaten AKP ve saray iktidarının konumunu sizlerle uzun uzadıya tartışacak değiliz. Değiliz, çünkü sözü geçen iktidar çalışanları nasıl gördüğünü bizzat Recep Tayyip Erdoğan'ın ağzından zaten dile getirdi. İşverenlerin karşısına çıkıp OHAL'i savunan Sayın Erdoğan, OHAL'in neye yaradığını öylesine çarpıcı bir şekilde anlattı ki doğrusunu isterseniz patronlar bile donup kaldılar. Neymiş efendim OHAL aracılığı ile çalışanların greve kalkışacağı önkestirilebiliyor ve önceden alınan tedbirlerle grevlerin önüne bir güzel geçiliyormuş. Şimdi bu anlayışta olan bir iktidarın çalışanların çıkarına bir şey yapabileceğini düşünmek gerçekten de aklı tatile çıkarmakla aynı şeydir.

Gelelim işçi ve kamu çalışanları sendikalarına. Öyle görünüyor ki mevcut durumdan sendikalarda çok memnun olsalar gerek. Öyle ya örgütlenmeydi, hak arayışıydı, ülkede kötü giden politik ortamdı ne dertleriydi ki bu sendikaların? İyi kötü sarı sendikacılık yapan sendikacılar bir güzel işlerini kurmuşlar, çalışanlardan aldıkları maaşlarla da geçinip gidiyorlardı işte. Şimdi kalksalar, sendikasız işçileri örgütleseler, köle ücreti ile çalışanların yaşamlarını sürdüremeyeceklerini ileri sürüp hak iddiasında bulunsalar başları ağrıyacak, bu yüzden de en iyisi mevcut durumu korumak en iyisidir diyerek paralize edilmiş gibi yerlerinde oturup duruyorlar zaten.

Günümüz patronu ise işin doğrusu akıllı çıktı. Eğer işçilere sendika gerekliyse onu da biz getiririz düşüncesinde olan patronlar kendilerine en bağlı kimseler aracılığı ile sendikalar kuruyor sonra da kazasız belasız gül gibi geçinip gidiyorlar. Hatta iş dünyasında yer alan tarikatçı ve cemaatçi patronlar bu konuda daha da bir usta çıkmışlar. Çalıştırdıkları işçileri bile cemaatten ve tarikatlardan seçiyorlardı ki aralarındaki ilişki öyle hukuksal kurallara falan göre değil de teba bağlamında sürsün, patronlar ise tereyağından kıl çeker gibi kazançlarını kat kat arttırarak Karunlaşıp köşe dönsünler. Çalıştırdıkları zavallı güruha da böylelikle sevap işleme şansını vermiş olsunlar.

1961 Anayasası ile işçilere tanınan örgütlenme, grev ve toplusözleşme hakları süreç içinde sağ ve gerici iktidarlar tarafından budana budana bugünlere geldik. 12 Mart ve 12 Eylül gibi iki faşist darbe sonrasında ise işçilerin elde ettikleri haklar tümden 1982 Anayasası ile ortadan kaldırılıverdi. Günümüz sendikacıları ise bu gelişmelere paralel olarak kendilerini konumlandırdılar ve gerçek görevlerinin çok uzağına düştüler. Sarı sendikaların dışında kalan kamu çalışanları sendikası KESK ve işçi sendikaları DİSK gibi sendikalar ise biraz da ülkenin içinde bulunduğu nedenlerden dolayı asli görevlerinin dışında kaldıkları için güç kaybederek etkisizleştiler. Bu yüzden de bugün içinde yaşadığımız ortamda gerektiği kadar etkili olunamamakta iktidarın güdümünde olan sendikalara meydan boş bırakılmaktadır. Doğal olarak kamu sendikalarından Memur-Sen iktidarla satış anlaşması imzalamakta, işçi sendikaları ise varlığı ile yokluğu arasında bir farkın olmadığı bir konuma düşmüş bulunmaktadır. Bu yüzden de bu alandaki çalışmalar bir kez daha gözden geçirilmeli ve çalışanları satış sözleşmelerine geçit verilmemelidir.

Ha bu arada AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan muhtarlarla yaptığı toplantının 29'uncusunu gerçekleştirdi. Bu toplantıda komünistlere atıp tutmaktan da geri kalmadı. Neymiş efendim; komünistler yurtsever olmazlarmış vb sözleri söyledi durdu. Biz komünistler dün olduğu gibi bugün de kimsenin olamayacağı kadar yurtseverdik ancak İslamcı çevreler var ya işte onların hiçbir dönemde yurtsever olmadıklarını da çok iyi biliyoruz. Örnek mi istiyorsunuz; 6. Filoya karşı namaza durup devrimcileri katledenlerin içinde sizler vardınız. Partinizi kurarken yanınızda Amerikalılar ve İsrailliler vardı. Bunu biz değil sizin yakın dostlarınız yazdı çizdi, konuştu. İktidardayken emperyalist güçlerin bir dediğini iki etmeyen de sizin iktidarınızdı. Güya Amerika'da lobi faaliyetleri yürütüyorsunuz ya anlaştığınız şirket acaba neyin nesidir? Bizim bildiğimiz, İsrail Likud Partisi üyesi birine ait olan bir şirketle bilmem ne kadar paraya anlaşan da sizin iktidarınız. Konuşurken bunları da muhtarlara söyleseydiniz ya.

Belki o zaman yurtsever kimmiş, ülke düşmanı kimmiş muhtarlar daha iyi anlarlardı bilmem komünistlere yüklenmenizin karşılığı oldu mu?

Alın işte bu da bizden size yanıttır…