Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yazı

turgutkocak2009@hotmail.com

GENEL BAŞKANIMIZ TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN YAZILARI

"HER GÜN"


HEY BRE GÜNLER HEY!

TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)

11 AĞUSTOS  2017

Gerçek sosyalist yapıların iç işleyişi demokratik merkeziyetçi kurallara göre idi. Örgüt içinde hem demokrasi sonuna kadar işletilecek, hem de alınan kararlara bütün parti üyeleri uyacak. Merkeziyetçi işleyiş biz istesek de istemesek te faşist diktatörlüklerde daha ağır basacak. 12 Eylül faşizminin ağır koşulları bizim gibi partilerde böyle karşılanmaya çalışıldı. Doğal olarak öyle zamanlar vardır ki tartışma ve herkesin düşüncesini örgüt içinde açıklama koşulları olmayabilir. Böyle dönemlerde merkezi kararlar ister istemez öne geçer, herkes de uymak zorundadır. Yo, eğer zor koşullarda birileri tutturur merkezi kararlar da neymiş biz bunları tartışmadık derse bu yaklaşımın temeli çürüktür.

Çünkü böyle dönemlerde örgüt kendisini korumak zorundadır. Demokrasi diye diye bir örgüt kendi ipini çekecek değildir. Yalnız bu demek değildir ki artık örgüt içinde hiçbir şey tartışılamaz, konuşulup karar altına alınamaz. Hemen her konu koşulların elverdiği ölçüde konuşulur tartışılır ve karara bağlanır. Sözünü ettiğim demokratik merkeziyetçiliğin dönem dönem merkezi yanı dönem dönem de demokratik yanı ağır basabilir.

Ancak mücadele ettiğimiz sermaye güçleri bizlerden çok daha deneyimli, bizlerden çok daha kolu uzun olduğu gibi bizlerden çok daha fazla da propaganda olanaklarına sahiptir. Özellikle de sol ve sosyalist yapılar içinde kargaşa yaratmak için ileri sürülen savların başında da demokrasi denilen sihirli sözcük gelir. Dünyanın her tarafında sermaye güçleri demokrasi ile oturur demokrasi ile kalkarlar. İleri kapitalist ülkelerde işletilen burjuva demokrasisi öyle bir allanır pullanır ki adeta her derde deva bir şeymiş gibi her kesime yönelik propagandası yapılır.

Bu propaganda önce sosyalist olmayan tüm kesimleri sarar sonra da ipin ucu burjuva demokrasisini ve sosyalist demokrasiyi yeterince kavramamış sol çevrelere kadar uzanır. Nitekim Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin yıkılışı da, daha çok demokrasi üzerinden gerçekleştirildi. Sol ve sosyalist partilerin içine sızan sermaye güçlerinin sözcüleri sosyalist yapılar içinde giderilmesi güç çatlaklar yarattılar. Yaratılan bu çatlaklar daha sonra yıkıma vardı dayandı. Dolayısı ile dünyanın bütün sol ve sosyalist partileri sözüm ona kendi durumlarını gözden geçirmek adına sağa savrularak sistemin birer aksesuarı haline geliverdiler.

Bizim ülkemizde de aynısı yaşandı. Örgütler kendi içinden çıkan sol liberallerce adeta yaylım ateşine tutuldu. 1990'lara doğru gelindiğinde artık ülkemizde birçok örgüt bu noktadaydı ve direnç noktaları oluşturup liberallerin yarattığı yıkımı durdurmak gerçekten de çok zorlaşmıştı. O güne kadar örgüt içinde merkeziyetçiliği savunmuş ve uygulamış olanlar şimdi bu görüşlerin tam tersini dile getirerek bir de biz bugüne kadar sizlere söz hakkı vermedik, sizin iradeniz örgütün iradesine hiç yansımadı sözleriyle kurnazca peşlerine bir kez daha mürit kalabalığını takarak sağa savrulmaya hız kazandırıyorlardı.

Sosyalist Birlik Partisi (SBP), Birleşik Sosyalist Parti (BSP) ve nihayet Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) bu anlayışla kurulmuşlar, sol ve sosyalist yapılar üzerinde yıkım görevlerini tamamladıktan sonra da ortadan sıvışıp kaybolmuşlardı. Bir başka deyişle görevlerini yerine getirmişlerdi de denilebilir. Şimdi bu yapıların yerinde ÖDP hariç yeller esiyor. ÖDP'ye çekilen operasyonları da hemen bilmeyenimiz yoktur.

Özetle söylemek gerekirse sermaye güçlerinin yoğun çabaları sonucu Türkiye Sosyalist Hareketi bir kez daha dışarıdan operasyona uğramış ve diyebiliriz ki beli de kırılmıştır. O yıkım günlerini anımsıyorum da ortalıkta demokrasi çikletini şişirip şişirip patlatan az insan yoktu. Bunlar örgütü, örgüt yöneticilerini öyle bir eleştiriyorlardı ki sanırsınız bunlar kırbaç altından kurtulmuşlar da şimdi kendilerine yapılanların öcünü almaktalar.

Ancak bu kez işin içindekilerin çoğu örgütün üst yöneticileriydi. Onlarda bu koroya katılmışlar birilerine veryansın ediyorlardı ya, bu veryansın edilenler kimlerdi belli değildi. Çünkü yöneticilerin hemen hepsi artık sağ bir çizgiyi örgütün ideolojik çizgisi olarak savunuyorlar ve demokrasi türküsü söyleyenlerin de başında geliyorlardı

Şimdi bunların çoğu ya ortalıktan kaybolup gitti ya da bazıları daha operasyonal yapılarda yer alıp sola ve sosyalistlere karşı salvolarına devam ediyorlar.

Şimdiler de en dikkati çeken olgu ise hemen herkesin tek başına bir örgüt, bir güç gibi hareket etme halleridir. Bunların imdadına internet yetişti. Bütün mermilerine de internet ortamından toplamışlar, sağa sola mermilerini boşaltıp duruyorlar. Hırsızları zaten anladık. Onlara fazladan hırsız demek şimdilerde pek prim yapmıyor ya, onlar da hemen her gün yeni hırsızlar icat ediyorlar. İsmi lazım değil biri çıkmış, Şişli Belediyesi'nde öldürülen Şişli Belediyesi İmardan Sorumlu Başkan Yardımcısı Cemil Candaş’ın öldürülmesi ile ilgili Kemal Kılıçdaroğlu'nun 300 bin lira aldığını iddia edecek kadar ileri gidiyor. Herkes her konuda uzman kesilmiş, şunu biliyoruz da bunu bilmiyoruz demiyorlar düşünce üstüne düşünce açıklıyorlar. Bu gibilere trol diyeceğim de değil, bunların içinde yalnız kurt olamayacak kadar aciz çok insan var. O zaman bu gibiler acaba niye böylesi suçlamaları yapar dururlar anlaşılır gibi değil.

Bunun bir tek nedeni var. Ülkede yargı yargı görevini yapmıyor. ADALETSİZLİK duygusu öyle kanıksanmış ki herkes birbirinin üzerine çamur atarak bir denge kurmaya çalışıyor. Hani bu gibilere bakınca ülkede satılık olmayan, hırsız olmayan, alavereci dalavereci olmayan tek insan bulamazsınız. Acaba bu gibiler insanoğluna kurtuluşun yok ne yapsan ne etsen ip boynuna geçirilmiş sandalyeyi de nasıl olsa ayaklarının altından çekecekler demeye getirip umutsuzluğu mu körüklüyorlar böyleleri dersiniz?

Be kardeşim ne zırvalayıp duruyorsun?

Varsa sende bir maden çık ortaya kendini kanıtla ve senin gibi düşünenlerle bir güzellik yaratma çabasına gir.

Yok, eğer yoksa sende bir maden; gün yüzüne çıkma daha iyi. Var toprak altında kal ki günü geldiğinde bir işe belki yararsın değil mi ya?