Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yazı

turgutkocak2009@hotmail.com

GENEL BAŞKANIMIZ TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN YAZILARI

"HER GÜN"


YALANCI ÇOBANLAR

TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)

03 HAZİRAN  2017

Öyle bir ülke haline geldik ki iktidara kimsenin inandığı yok. Çünkü AKP iktidarı işbaşına geldiği günden bu yana uyguladığı vurgun politikasıyla hep ama hep yandaşlarını ihya etti. Büyük büyük kentlerimiz başta olmak üzere ne sit alanı gözetildi ne de yeşil alan. Buralar ranta açılarak birilerine peşkeş çekildi. Kıyılarımız yine öyle. Bir de bakmışsınız ki en olmayacak yerlerde villalar yapılmış, AKP'nin hatırlıları cennet koyları aralarında paylaşıvermişler. Bunların içinde en tepedeki kişilerden yönetimin çeşitle kademelerinde yer alan insanlara kadar pek çok kimse var.

Yeşil alanlar pırasa doğranır gibi doğranarak yapılaşmaya açıldığı gibi en olmayacak yerlerde de bir başka deyişle ülkemizin cennet köşelerinde maden aramalarına izin verildi. Taşocağı açılması yasalarla engellenmiş en gözde köşelerimiz bir de bakmışsınız ki kel dağlara çevrilmiş. O bölgenin doğal bitki örtüsü toz ve duman içinde yok olmakla karşı karşıya kalmış. Gerçek şu ki bu tür vurgunlar geçmiş bütün sağ iktidarlar zamanında da oluyordu ama bu konuda hiçbir iktidar AKP ve saray iktidarının eline su bile dökemez.

Olmaz ya diyelim ki AKP iktidarı bir yasa çıkarsa bu yasa da gerçekten kıyılarımızın, ormanlarımızın, meralarımızın korunmasını içerse kimsenin inanacağı yok. Yok, çünkü AKP ve saray iktidarı bu konuda tescillenmiş bir kez. Bu iktidarın yalancı çoban iktidarı olduğuna inanan hatta bu iktidara oy verenler de içinde o kadar çok insan var ki şaşar kalırsınız. İnsanların gözünde iktidar yalancı çoban olmuş bir kez. Üstelik de iktidar bugüne kadar bu konuda kimseyi şaşırtmış değildir.

Dün Kütahya'nın İnköy Mahallesi'nde köylüler çapaları, kürekleri, dirgenleri, sopaları, yabalarıyla adeta bir ayaklanma halindeydiler. 300 kadın Eskişehir-Kütahya yoluna inerek yolu 1 saatten fazla bir süre kapattılar. Köylü kadınlar eylemleri sırasında oraya hayvanlarını da getirerek rahatsızlıklarını dile getirdiler. Konuyu tam olarak incelemediğim için yeterince bilmiyorum ama köylüler arazilerine açık hava müzesi yapılmasını istemiyorlarmış. Bilemem, belki de böyle bir açık hava müzesi anlamlı olacaktır, yalnız kimse bu iktidarın olumlu bir şey yapacağına inanmadığı, üstelik de arazilerinin böylece ellerinden alınacağını ve buralarda hayvanlarını otlatamayacaklarını düşündükleri için köylüler yollara dökülmüşler. Bu yüzden de geçim kaynaklarını tamamen yitireceklerini düşünen köylüler kalkıp haklı olarak tepki koymuşlar.

Ama ortada bizi de düşündüren bir şey var. AKP iktidarı şimdiye dek Sit ve açık hava müzesi olacak yerlerin talanına kapı aralamış bir iktidardır. Acaba diyoruz ne olmuştur da İnköy Mahallesi'nde bu kez tersini yaparak açık hava müzesi yapmaya kalkışmaktadır. İşte bize de iktidarın bu tutumunun arkasında bir cinlik olduğu izlenimi veriyor. Zaten Büyükşehir Yasası ile birlikte ülkenin her tarafı, arazileri, dağları, taşları, suları, nehirleri tehdit altına girmiştir. Bu yüzden de ülkemizin her köşesinde benzer vurgun ve talan işlemleri gerçekleşmekte olduğu için ve de müze konusunda AKP iktidarının içtenliğine kimse inanmadığından insanların varlıklarına sahip çıkmaktan başka yapacakları hiçbir şey kalmamıştır. Dolayısıyla İnköy'deki kadınların eylemini de bu çerçevede değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

Değerli dostlar; bugün ülkemizin büyük Şairi Nazım Hikmet'i 3 Haziran 1963 yılında yitirdik. Bu nedenle bugün partimizde Nazım'la ilgili bir anmamız var. O Nazım Hikmet ki bu ülkenin insanını iyi tanıyan biriydi. İyi tanıyan biriydi çünkü bu ülkenin pek çok mapusanelerinde yattı. Mapusanede o kadar çok insan tanıdı ki oradan biriktirdiği bilgilerle 'MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI' kitabını yazdı. Onun Türk köylüsü ile ilgili bilgilerinin kaynağı da elbette ki mapusanelerdi. Nazım Hikmet'in yazdığı 'Türk Köylüsü' şiiri de böyle bir şiirdir ama Kütahya'nın İnköy kadınlarını da köylü olarak çok iyi anlatmaktadır.

TÜRK KÖYLÜSÜ

Topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.

Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.

Ferhad'dır
Kerem'dir
ve Keloğlan'dır.

Yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahbe felek ona eder oyunu.
Çarşambayı sel alır,
bir yâr sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.

O, «Yûnusû biçâredir
baştan ayağa yâredir,»
ağu içer su yerine.
Fakat bir kerre bir derd anlayan düşmeye görsün önlerine
ve bir kerre vakterişip :
«-Gayrık yeter!...»
demesinler.

Ve bir kerre dediler mi :
«İsrafil sürunu urur
mahlukat yerinden durur»,
toprağın nabzı başlar
onun nabızlarında atmağa.
Ne kendi nefsini korur,
ne düşmanı kayırır,
«Dağları yırtıp ayırır,
kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa...»

Nazım Hikmet

Gördüğünüz gibi ülkemizin hemen her konuda başı beladadır. Bu belaların hemen neredeyse tamamı da başımıza düşman tarafından açılmış değildir. Vurgunun ve talanın savunucuları gün gelmiş ne ülke tanımışlardır ne de bu ülkenin yanık bağırlı insanlarını. Agızlarına vurmuşlar lokmalarını ellerinden almışlardır. Vatanın savunulmasına gelince vatan herkesin olmuştur fakat iş vatanın nimetlerinden yararlanmaya gelince milyonlarımız insan yerine bile konmamış, itilip kakılmıştır. Bu yüzden de yine büyük şairimiz Nazım Hikmet'in Mehmetçiğimize atfen yazdığı şiirde olduğu gibi ülkenin yiğit evlatları on beş sentlik askerdir. Ve ülkemizin muktedirleri ülkemizin evlatlarını bu derekeye indirirken de ülkenin yararını değil, kendi yararlarını gözetmişlerdir.

Yazacak çok şey var aslında. Kendi evlatlarına karşı pusu kuracak kadar işi şirazesinden çıkaranlar, bugün topluma sadece ve sadece hamasi sözler söylemenin ötesine gidememektedirler. Dün İçişleri Bakanı'nın asmak kesmek kültürü ile soslanmış sözleri ne üzüntü vericidir ki sorunu çözmediği gibi tersine daha da yarayı derinleştirmektedir. Sonra Sayın Erdoğan torununun diploma töreninde konuşmuş ya; o da bütün dertlerimizin nedenini çözmüş. Olup biten olumsuzlukları dinimizi yeterince iyi bilmediğimize bağlayarak kesip atmış yaşadığımız olumsuzlukların nedenini. "Dinimize sahip çıktıkça sıkıntımız azalacak" diyen bir cumhurbaşkanımız vardır. Oysa bunların iktidarı döneminde hangi şey sözüm ona dine sahip çıkmanın dışında yapılmıştır da sorunlarımız sahip çıkılmadığı için artmıştır tespiti yapılabilmektedir?

Bir tek gerçek vardı o da bilimdir. Bilimin ve aklın yolundan gitmeyenlerin kendi sonları da hükmettiklerinin sonları da bilinmeli ki düş kırıklığıdır, bozgundur.

Bugünlük bizden bu kadar, sanırız yeterlidir.

TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN "HER GÜN" BAŞLIKLI ÖNCEKİ YAZILARI

ANA SAYFA