Her konuda ilginç bir ülkeyiz
vesselam. AKP iktidarı bugüne kadar ABD ile birlikte bölge
politikalarının hemen hepsine imza attı. Suriye'nin başına
örülen çorap da bu anlayışın gereği olarak uygulamaya konuldu ve
harekete geçirilen terör örgütlerine yönelik Suriye'nin
yaptırımları bahane edilerek Suriye'ye karşı tuzaklar kuruldu.
Dünya alem biliyor ki sözü geçen örgütler ne isim altında
olurlarsa olsunlar birer piyondular ve bu piyon örgütlere de AKP
iktidarı ülkemiz toprakları içinde kucak açtı. Onların askeri ve
siyasi olarak örgütlenmesi ve güçlenmeleri için başta İstanbul
olmak üzere Antalya ve bazı kentlerimizde toplantılar
düzenlemeleri sağlandı. Özetle söylersek korundular,
kollandılar. Bütün bu uygulamalar Büyük Ortadoğu Projesi'nin bir
parçası olarak ABD ile birlikte gerçekleştirildi.
Suriye ise haklı olarak kendisine kurulan bu tuzakları boşa
çıkarmak için canla başla kanının son damlasına kadar savaştı ve
emperyalist dünyanın kendisine kurduğu tuzakları ise boşa
çıkartmasını bildi. Hiç kuşku yok ki bu tuzakların boşa
çıkarılmasında Rusya ve İran'ın rolünü de unutmamak gerekir.
Suriye'nin yaşadığı bu görülmemiş acıyı fırsat bilen İsrail'in
hava saldırılarını da eklersek AKP iktidarının kim ya da kimlere
hizmet ettiğini çok daha açık bir şekilde görürüz.
Ne demişler? "Rüzgâr eken fırtına biçer." AKP'nin politikaları
da tıpkı böyle oldu ve sonunda ülkemizin güvenliğini de ciddi
bir şekilde tehlikeye soktu. Rusya'nın uçağının düşürülmesinden
tutun da bölgede yeni yapılanmalara kadar AKP iktidarının
işbirlikçi politikaları sorunların giderek daha da büyümesine
yol açtı. Nihayetinde ABD bölgede varlığını duyumsatmak ve
etkili olmak için kendisine en yakın olarak PYD'li Kürtleri
buldu. Suriye'nin kuzeyinde ince bir şeritte tutunmalarını
sağladığı gibi konumlarını da silah vererek ve askeri destek
sunarak güçlendirdi. Gerçi öteden beri Akdenize bir koridor
açılacağı yorumları Türkiye'nin müdahalesi ile kesildi ancak bu
kez de ABD, PYD'ye ağır ve stratejik silahlar vererek başka bir
tehlike yarattı. İşte bu yüzden Recep Tayyip Erdoğan Çin'den
ayağının tozu ile ABD'ye gitti ve artık 23 dakikada Trump'la ne
konuştuysa konuştu ve eli hamur karnı aç olarak Türkiye'ye geri
döndü. Oysa Sayın Erdoğan ABD'ye gitmeden önce ne virgül bıraktı
yerinde ne de nokta. Değişen bir şey olmadı. Dostluğa ve
stratejik ortaklığa vurgu yapılarak her zamanki gibi bu kez de
Trump bildiğini okudu PYD'ye yüklü miktarda silah sevkiyatı
yapıldı.
Olup bitenler de dikkate alındığında konu ülkemiz açısından
gitgide duyarlı hale geliyordu. Bu yüzden de dünkü MGK
toplantısı ağırlıklı olarak bu konu üzerinden yapıldı. Her
zamanki sözlerin bir benzeri MGK toplantısı sonrası açıklandığı
için bizler MGK'nın toplantısı sonucu açıklanan görüşlere
şaşırmadık.
Neymiş efendim ABD'nin PYD'ye onca uyarılara karşın silah
vermesi dostluğa sığmazmış. İyi tamam dostluğa sığmaz da bu olup
bitenleri dostluğa sığdıramadığını söyleyen AKP iktidarının
ABD'ye karşın nasıl bir tutum içine gireceği konusunda bir
düşüncesi olan var mıdır acaba? Yoksa ABD'nin PYD'ye ağır
silahlar vermesi dostluğa sığar ya da sığmazmış kimin
umurundadır bizzat Sayın Erdoğan çıkıp kendisi söyleyebilir mi?
Dün akşam bir helikopter kazası yaşandı. Bu kazada içinde üst
rütbeli subayların da olduğu 13 askerimiz yaşamını yitirdi. Bu
askerlerin içinde Fethullahçıların kumpasları sonucu meslekten
çıkarılan ve içeri atılanlar da var. Yarbay Songül Yakut
bunlardan biri. Tümgeneral Aydoğan Aydın bile 15 Temmuz darbesi
bahanesiyle gözaltına alınıp serbest bırakılan askerlerimizden.
En önemlisi de Songül Yakut'a kurulan tuzağı bütün Türkiye iyi
biliyor.
Uzatmayalım ABD'nin verdiği ağır silahlar sonucu daha büyük
kayıplar verme olasılığımız karşısında ABD'ye karşı söylenmesi
gereken sadece; "bu dostluğa sığmaz" açıklamasından mı
ibarettir? Gerçekten de bu yaklaşımı anlamamız zor. Ama bizim
anlamadığımızı Perinçek ve partisi inanmış olmalı ki Sayın
Erdoğan başkomutanlığında ABD'ye karşı savaş veriyormuşuz. Bu
nasıl bir şeydir bilemedik. Yoksa Perinçek ve partisi
gördüklerini şişe dibi gözlüklerle mi görüyor?
Bu konuda izlenecek açık politika şudur;
Türkiye derhal kapsamlı bir politika değişikliği ile Şam'ın
politikalarını destekleyecek, Suriye'nin toprak bütünlüğünü
koşulsuz savunarak Suriye'ye yönelik hiçbir kumpasın içinde
olmadığını dünya aleme açıkça bildirecek ki, ABD'in yaptığı
dostluğa sığar mıymış, sığmaz mıymış cümle alem görsün değil mi?