Dün AKP'nin kongresi 'NEREDE
KALMIŞTIK' diye başladı ve yeni hedeflere vurgu yapılarak bitti.
Yeni hedefler dediysek; kimse kalkıpta bu sözlerden olumluluklar
çıkarmaya kalkmasın. Önce Recep Tayyip Erdoğan hem Cumhurbaşkanı
hem de AKP'nin Genel Başkanı olarak görevini yürütecek. Bundan
böyle Erdoğan'ı hepimiz tartışmaların çok daha fazla olarak
içinde göreceğiz. Muhalefete söz yetiştirecek, var olan havayı
daha da elektriklendirecektir. Daha açık söylememiz gerekirse
bir yandan had bildirecek bir yandan da onun sözleri düzen
verilmiş yargı tarafından talimat olarak algılanacak ve muhalif
kesimlerin tamamına yargı aracılığı ile yaptırımlar uygulanacak.
Sonra OHAL sürecekmiş. Ne kadar güzel değil mi? Bir parti
düşünün ki kendisini demokrasinin adresi gösteriyor, bütün bu
gerçeklere karşın ülkeyi ise OHAL'le yönetmeyi önüne bir görev
olarak koymuş. Yani sizin anlayacağınız artık AKP iktidarı da
biliyor ki, Recep Tayyip Erdoğan'ın kafasından geçen dini devlet
anlayışı demokrasi kuralları içinde ne uygulanabilir ne de bir
rejim olarak yerine oturtulabilir. Bu yüzden de OHAL'i olağan
bir şeymiş gibi hem de Fethullah bahanesiyle sürgit uygulayıp
duracaklar. Sözü geçen partinin kuruluş sonrasında OHAL'le
ilgili söylediklerini burada dile getirmeyi bile gereksiz
görüyoruz. Çünkü biz sosyalistler başkaları gibi ne safız ne de
liberal geçinenler kadar aklımızı birilerine ipotek ederiz.
Yine Recep Tayyip Erdoğan'ın işaret ettiği bir şey vardı ki o
işaret ettiği şey önümüzdeki dönemde ne büyük tehlikelerle de
karşı karşıya kalacağımızı bütün çıplaklığı ile göstermektedir.
Güya Erdoğan, parti yöneticilerine çok çalışmalarını öneriyor ve
diyor ki; "bundan böyle işimiz daha zor, %50+1'i parti olarak
mutlaka sağlamalıyız. Bu konu niye bu kadar önemlidir diye
soruyorsanız söyleyelim; her şeyden önce demokratik kurallar
içinde AKP'nin %50+1 almasının olanağı yok. Bu demektir ki bugün
kurulu olan partilerin neredeyse tamamının silinmesi
hedeflenmektedir. Geriye iki parti kalsın düşünüldüğü için hesap
kitap da buna göre yapılmaktadır. Ülkemizde onca parti var ve bu
partiler seçimlerde belli bir oy oranına sahipler. Bu partilerin
aldıkları oy oranını da düşünürsek Erdoğan'ın dile getirdiği
gibi %50+1'i tutturmak hayal, hatta hayalden de öte olanaksız
diyebiliriz. Eh bu durumda geriye bir tek şey kalıyor ki o da
diğer partilerin varlıklarının silinmesi için yeni yeni engeller
koymak. Böyle bir tutum da AKP'nin meşrebine çok ama çok uygun.
Sonra salon her yönüyle Erdoğan'a göre ayarlanmış. Tüzük
değişikliğinde dile getirdikleri gibi Tek Bayrak, Tek Millet,
Tek Vatan, Tek Devlet Erdoğan'ın kişiliğinde olmuş tek adam.
Salya sümük ağlaşmalar, yuvaya dönüşünden mutluluk gösterileri
gırla. Sizin anlayacağınız 'Reis'e 'Reis' gibi bir karşılama
yapılmış. Üstelik Erdoğan AKP kongresine de Cumhurbaşkanı forsu
olan araçla gelmiş. Tabiki de gözyaşlarını tutamayanlar sadece
salondaki "duygulu" topluluk değil, Erdoğan'ın da ağlama
karşılığı pek yerinde maşallah. Bir de özveri göstermenin şahını
sergilemiş olan Binali Yıldırım var. O da emaneti teslim etmenin
mutluluğunu yaşıyor ve sözleriyle de bu mutluluğunu misliyle
dile getiriyor.
Kongrede "NEREDE KALMIŞTIK" diye söze giren Erdoğan'ın bu
yaklaşımı oradakiler tarafından çılgınca alkışlanırken aslında
ortada bırakılan bir şeyin olmadığı da bütün çıplaklığı ile
arsız arsız sırıtıyor. Çünkü Erdoğan bilmem kaç gündür ayrı
düştüğü, aşkım dediği partisinden bir gün bile ne elini çekmişti
ne de talimatlarını eksik etmiştir. Ama gelin görün ki kaderin
cilvesine tiyatro iyi oynanıyor. Mazlum ve mağdur görünme
ağlaklığı hafızlıktan öğrenilmiş bir şey olduğu için sözü geçen
topluluk da rolünü iyi başarıyor doğrusu. Yıldırım'ın "…Gururla
devrediyorum, hoş geldiniz liderim" demesi de hamasi sözlerden
öte bir şey değil. Çünkü ortada gururla devredilen bir şey yok.
Tam tersine 15 yılın sonrasında dibe vurmuş bir ekonomi, dış
tehditlerin tavan yaptığı bir Türkiye, içerde demokrasinin
kırıntısı kalmamış, hukuk bitirilmiş, demokratik hak ve
özgürlükler yerle bir edilmiş, çalışma hakkı yerini AKP'nin
tasarrufuna bırakılmış, rızık arama işi isse Allah'a havale
edilerek her şeye bir güzel nokta konulmuştur.
İşte bu yüzden pişkin pişkin; "nerede kalmıştık" diye soran,
"Yeni bir sıçrama dönemine giriyoruz" diye yalan üfürenlerin
göreceksiniz pili çabuk bitecek, el fenerleri de kendilerine yol
gösteremeyecek ve karanlıkta kalacaklardır.
Neymiş efendim; isterse 2002 Kasım seçimlerindeki gibi seçimlere
girmesi engellensinmiş, AKP kapatılmak istensinmiş, 15 Temmuz
darbesi gibi kalkışma söz konusu olup hayatına kast edilsinmiş
kimse onları yolundan döndüremezmiş. Ha bir de Pir Sultan
Abdal'ın sözü var ya biraz değiştirerek söylenen dönen dönsünmüş
bunlar dönmezlermiş yollarından. Bir kez bu söz yaşamlarında
övünebilecekleri bir tek öyküleri olmayanlara değil bizlere
aittir. Bu yüzden de gereksiz atmalara tutmalara gerek yoktur
Sayın Erdoğan.
İşte söylüyoruz; bize göre yeterince demokratik olmasa da, bir
kurala bağlı olarak iktidara geldiniz, yine seçimlerle de
gideceksiniz. O zaman da gitmem diyorsanız onu da siz
bilirsiniz.
Kimse size başını boynumuz kıldan ince diyerek önünüzde el pençe
divan duracak değil, siz de zaten padişah değilsiniz…