O kadar yazılacak ve konuşulacak
şey var ki hangisinden başlayacağımızı şaşırıyoruz. Biz yine de
kısa kısa da olsa birçok şeyi bir arada yazmaya çaba harcayalım.
Anayasa değişikliği ile ilgili oylamaya karıştırılan hileyi daha
doğru dürüst sorgulamış ve tartışmamışken gündeme birçok şey
arka arkaya geliverdi. Bu tartışmaların önaçısı ise her zaman
olduğu gibi yine Deniz Baykal oldu. Deniz Baykal'a göre
Kılıçdaroğlu eğer cumhurbaşkanı adayı olmayacaksa hemen bir
kongre toplamalı ve CHP'nin Genel Başkanlığını aday olacak
birine bırakmalıydı. Bu arada ortalığı çok karıştıracak Abdullah
Gül'ün adaylığını da sorulan soru üzerine araya sıkıştırıverdi.
Hani ne diyelim bu tür şişeden cin çıkartma davranışları Deniz
Baykal'ın ilk marifeti değil elbette. Sonra bu tartışmaya Havuz
medyasının Akşam gazetesinde Fikri Sağlar'da katıldı. Fikri
Sağlar'a göre gösterilen davranış düşüncesini belirtme
davranışıydı. Oysa CHP'nin düşüncesini aktarmasına olanak
sağlayan pek çok organı vardı ama Fikri Sağlar yine de
düşüncesini bu şekilde havuz medyasında dile getirme yolunu
seçmişti.
Bu tür davranışlara yanıt çok gecikmedi ve Kılıçdaroğlu dedi ki
"böyle disiplinsiz davranışlar gösterenleri partinin kapısının
önüne koyarım." Haklıydı, çünkü şu an sıcağı sıcağına tartışılan
bir halkoylaması sonuçları ve bu oylamalara karıştırılan hileler
söz konusuydu. Ve CHP bu hileleri ortaya çıkarmak için birçok
girişimlerde bulunmuş bulunmaya da devam ediyordu. Üstelik
YSK'nın oy kullanımından sayımına ve oyların geçerli sayılmasına
kadar bir dizi yasal olmayan yolları geçerli sayması nedeniyle
YSK; CHP tarafından haklı olarak eleştirilmiş, YSK'da önceki gün
suç duyurusunda bulunacağını dile getiren bir açıklama yapmışken
birileri birden tartışmayı başka konulara çekivermişti her ne
hikmetse.
Sonra tartışmaya Recep Tayyip Erdoğan'da katıldı. O da ne;
Erdoğan gazetecilerin bu konu ile ilgili sorduğu soruya yanıt
verirken bizlere demokrasi dersi veriyordu. Erdoğan'a göre
herkes düşüncesini söyleyebilir, eleştiriler de getirebilirdi
öyle kapının önüne koymak moymak olacak şey değildi. Bu sözleri
işitince yerimden hopladım. AKP'nin kuruluşundan bugüne kadar
geçen sürede parti içinde kaç kurucusu kalmıştı acaba? Şimdiye
dek partinin en yüksek koltuklarında oturan, bakanlık yapan,
hatta Başbakanlık yapmışlara ne olmuştu da bugün onların yerinde
yeller esiyordu acaba? Devletin valisinden, kaymakamına ve hatta
seçilmişlerine kadar Recep Tayyip Erdoğan kime tahammül etmişti
ve de kapının önüne koymamıştı da bu şekilde konuşmayı kendinde
hak görüyordu dersiniz? Bir de Deniz Baykal'ın zikrettiği
Abdullah Gül meselesi vardı. Bu konuya da açıklık getirdi
Erdoğan. Erdoğan'a göre bu konu da virüstü…
CHP Genel Başkanı tartışmalarla ilgili bir kez daha konuşarak
sözünün arkasında durduğunu söyledi ve partili cumhurbaşkanının
tarafsız olamayacağını dile getirerek adaylığı konusuna da
savunduğu ilkeler nedeniyle adaylığının mümkün olmadığını
söyledi. Sözlerini %49'luk dilimin sorumluluğunu taşıdığı ve
birçok çevre ile konuyu konuşacağını belirterek "nokta" diyerek
gerçekten nokta koydu. Ayrıca CHP'nin olağan kongre kararı
çalışmaları başlattığı da açıklandı.
Türkiye Sosyalist İşçi partisi olarak cebren ve hile ile bizlere
dayatılan anayasa değişikliği halk oylaması sonuçlarını kabul
etmediğimiz için CHP'nin haklı olarak yürüttüğü mücadeleyi
destekliyoruz. Resmen getirilmek istenen rejime karşı ise HAYIR
Bloğu'nun hız kesmeden birlikte mücadele etmeleri gerektiğine
olan inancımız nedeniyle topun ağzına CHP'nin konulmasını
bildiğimiz dinci, gerici ve faşist çevrelerin bir oyunu olarak
değerlendiriyoruz. Hiç kuşku yok ki HAYIR Bloğu'nu bir arada
tutmak sanıldığı kadar kolay değildir. Bununla birlikte bu
doğrultuda akılcı bir mücadele yürütmenin de gereği olarak bu
yönde CHP'nin atacağı adımlara destek veriyoruz.
Şimdi gelelim bir önemli noktaya daha. AKP iktidarı ile birlikte
devletten yoksulluk yardımı alan yurttaşların sayısının15,5
milyon olduğu açıklandı. Eğer bir ülkede 80 milyon nüfusun 15
milyonu devlet yardımı ile yaşıyorsa o ülkede ne sosyal
adaletten söz edilir ne de ekonominin ayakta kalabilme
şansından. Çünkü yardıma muhtaç konuma getirilmiş yurttaşlar hem
üretimden çekilmiş hem de bir siyasi iktidarın oy deposu haline
getirilmişlerdi. Uzatmayalım; ülkemiz insanları işsizlik,
yoksulluk ve açlıkla boğuşur haldedir. Bir iktidar düşünün ki
bütün bu sorunlara çare bulmak ve yurttaşlarının insan gibi
yaşamalarını sağlamakla yükümlüdür ama bu iktidar hiçbir zaman
geniş halk yığınlarının sorunlarını çözmek şöyle dursun
ilgilenmemektedir bile. Bunların işi 15 yıldır köşeyi dönmenin
ötesine gitmemiştir.
Yaşanan bunca olumsuzluklara işveren çevresi (TUSİAD) bile isyan
eder ve sosyal adaletsizliğin açacağı sorunlara dikkat çekip
düzeltilmesi konusunda iktidarı uyarırken nasıl olmaktadır da bu
iktidar emekçilerin yaşam düzeyinin yükseltilmesi için asgari
ücretten tutun da çalışma saatlerine, işgüvenliğinden
tazminatlara kadar hemen her konuda çalışanın boğazını sıkmaya
özel bir önem göstermektedir anlaşılır yanı var mıdır? Üstelik
İslami hasletlerden dem vurup ne zaman konuşmaya başlasalar
"komşusu aç yatarken kendisi tok yatanlar bizden değildir" deyip
de milyonları açlığa mahkum eden bir işleyişe nasıl ve niye izin
verirler dersiniz? Yoksa bunların estiği, üfürdüğü ne varsa
hepsi yalan mı?
Bizim bugüne kadar tanık olduklarımız ve gördüklerimiz
çerçevesinde olaylara bakar ve değerlendirirsek bu sözlerin
hepsi uyduruk yalanlardan ibarettir. Çünkü bunların ayak izinden
gittikleri Muaviye anlayışıdır ki dişi deveye erkek deve diyecek
kadar inkarcı olmuşlardır. AKP ve saray iktidarı ise iyice
şirazeden çıkmış olup bunlardan her şey beklenebilir. Bu yüzden
de günümüz modern burjuvazisi kadar hak, adalet ve özgürlüklere
bağlı değildirler. Bunlar, kapitalizmin bütün nimetlerinden
yararlanıp Karunlaşırlarken bezirgân kültürün milim bile olsun
dışına çıkamayacak kadar kendileri de düzenleri de çürümüştür.
Ülkemizin şu an yaşadığı gerçek tam da budur.
ÇÜRÜMÜŞLÜK…