Dün TBMM'nin açılışının 94.
yılıydı. Öyle bir meclis düşünün ki varlığını inkâr noktasına
gelip dayanmış. Bu yüzden de 94 yıl önce başlangıç olarak
padişahlıktan alınmış olan egemenlik millete verilmiş. Milleti
ise o andan başlayarak TBMM temsil etmeye başlamış. O günden bu
yana ise ülkemiz parlamenter sistemle yönetilmektedir. Ancak
yine o günden bugüne gericiler ve halk düşmanları sürekli olarak
parlamenter sisteme karşı mücadele etmişler, parlamenter sistemi
kuran başta Mustafa Kemal ve arkadaşlarına karşı her fırsatta
hem mücadele etmişler hem de ağır hakaretlerde bulunmuşlardır.
Bunun yanında sözde Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yolundan
gittiğini söyleyenler ise gaflet ve delalet içinde bulunmuşlar,
bu yüzden de parlamenter sistem ve cumhuriyet bu ikiyüzlü
emperyalist uşaklarının elinde sürekli olarak kan kaybetmiştir.
Nihayet uluslararası emperyalist/kapitalist sistemin bir projesi
olarak kurulan ve ilk seçimlerde iktidara gelen AKP ise sözünü
ettiğimiz dinci, gerici ve emperyalist işbirlikçiliğini temsil
eden bir iktidar olarak 3 Kasım 2002 yılında yapılan erken
seçimle birlikte iktidar koltuğuna oturtulmuştur. O andan
başlayarak yanına liberal ve sözde aydın geçinen bazı kesimleri
de alan AKP iktidarı adım adım amaçlarını gerçekleştirmek için
yapılması gereken ne varsa yapmış, her anlamda cumhuriyetin
kurumlarının içini boşaltarak işlevsizleştirilmiş ve iktidara
hizmet eder hale getirmiştir.
Nihayetinde son amaca bir adım kala parlamenter sistemin
sonlandırılması ve tek adamın egemenliği için anayasa
değişikliğini gerçekleştirmek için yanına Bahçeli'nin MHP'sini
de alarak önce mecliste referanduma götürülme engelini aştıktan
sonra anayasa değişikliğinin halkoylamasına götürülmesine karar
verilmiştir. Halkoylaması iktidarı elinde tutan AKP ve sarayın
devletin bütün olanaklarını kullandığı bir propagandaya
dönüşmüş, bununla da kalınmamış 'HAYIR' çalışması yapanlara
karşı devletin polisi, valisi, kaymakamı ve bilcümle
kalantorları geniş halk yığınlarını tehdit ederek olağanüstü
yasa dışı bir çaba göstermişlerdir. Sonuçta 16 Nisan 2017 günü
yapılan halkoylamasını 'EVET' diyenler açık ara kaybetmelerine
karşın, görülmemiş hile yöntemlerinin yanında YSK'nın da
hüneriyle kazandıklarını ilan etmişlerdir. Öyle ki
kazandıklarını ileri sürenler; hukuk yoluyla haklarını
arayanlara karşı da o değişmeyen saldırgan zihniyetleriyle her
türlü hakarete ve saldırıya başvurmaktan çekinmemişlerdir.
İşte böyle bir ortamda varlığı hemen hemen ortadan kaldırılmış
olan TBMM'nin kuruluşunun 94. yılı açılışı yapılmış, yapılması
ile birlikte de dikkati çeken tartışmalar olmuştur. TBMM'nin
açılışını yapan TBMM Başkanı İsmail Kahraman o bilinen tavrını
sergileyerek açılışta Mustafa Kemal ve arkadaşlarının adının
anılmasına bile fırsat vermemiş, bunun üzerine CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu ve diğer CHP'li milletvekillerinin
tepkilerini ise geçiştirerek Mustafa Kemal ve arkadaşlarının
adını anmamakta ayak diremiştir. Yoğunlaşan tepkilere karşılık
ise Kahraman biz bütün büyüklerimize saygı duyarız diyerek
bildiğimiz zihniyetini bir kez daha ortaya koymaktan
çekinmemiştir.
İşte tam da burada bu zihniyetten söz etmenin yararlı olduğunu
düşünüyoruz. İsmail Kahraman'ın dinci, gerici ve emperyalizm
işbirlikçiliğinde uzun bir yol kat ettiğini hepimiz biliyoruz.
Kendisi MTTB başkanıdır. Geçmişte Amerikan 6. Filosu İstanbul'a
gelince; devrimci gençlik Dolmabahçe'de Amerikan askerlerini
denize dökerken, İsmail Kahraman ve benzerleri ise 6. Filoyu
kıble yapıp namaza durmuşlar, polis desteğinde devrimcilere
saldırarak 2 gencimizi katledip onlarcasını yaralamışlardır.
Sizin anlayacağınız İsmail Kahraman bulunduğu makama öyle laf
olsun diye getirilen bir kişilik değildir. Eline devrimci kanı
bulaşmış biridir ki, cumhuriyetin, Mustafa Kemal ve
arkadaşlarının düşmanı olması kimseyi şaşırtmamalıdır.
Öte yandan aynı dönemin kuşağı olan Deniz Gezmiş ve arkadaşları
ipe gönderilirken, Mahir Çayan, Sinan Cemgil ve arkadaşları da
katledilmişlerdir. Türkiye topraklarında cumhuriyet döneminin
büyük kusurlarıdır ki ülkemizi bugün getirip tek adamın
egemenliğine teslim edilmesine sonuna kadar kapı aralamıştır.
Kuruluş günü olan 23 Nisan günü eğer Mustafa Kemal Atatürk ve
arkadaşlarının adını anmama noktasına gelinmiş ise bunda suçu
olanlar bir yana ülkenin geldiği uçurumu da doğru görmek ve
değerlendirmek gerekir. 16 Nisan 2017 halkoylaması da
göstermiştir ki bu iktidar öyle seçimle falan iktidarı devretmek
niyetinde değildir. Eğer öyle bir niyeti olsaydı, oylamaya ne
onca hileyi sokar ne de YSK'yı işlediği suçun ortağı konumuna
düşürürdü.
Çünkü bu oylama sonrası ortaya çıkan durum öyle geçiştirilecek
bir şey olmadığı gibi ülkemiz açısından her fırsatta çok büyük
bedelleri olacak bir ortamın da doğmasına neden olmuştur. Öyle
Bahçeli gibi kendini bilmezlerin mecliste bundan sonra da uyum
yasalarının geçmesi için elimizden gelen yardımı yapacağız
demesini de basite almama gerek. Çünkü önümüzde gerçekten de
zorlu bir mücadele söz konusudur ve 'HAYIR' bloğu varlığını
koruyarak ve geri adım atmayarak bu çevrelere hak ettikleri
dersi verebilir.
Büyük resim budur, gerçekte budur…