turgutkocak2009@hotmail.com

GENEL BAŞKANIMIZ TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN YAZILARI

"HER GÜN"


'ÖZYÖNETİM'

TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)

28 ARALIK 2015

Hendekler kazılmış, silahlar ve silahlılar yerleştirilmiş, 7 Haziran seçimlerinin hemen arkasından da Recep Tayyip Erdoğan'ın planları harfiyen işlemiş. PKK, HDP ve farklı farklı isimlerle anılan Kürt örgütleri ise Recep Tayyip Erdoğan'ın şiddet politikasına adeta; "geleceği varsa göreceği de var" dercesine olanak hazırlamışlar ve şiddet, kan ve gözyaşı içinde 1 Kasım seçimlerine gidilmiş, Recep Tayyip Erdoğan'ın seçim politikası sonuç getirmiş ve AKP yeniden %49,5 oy alarak ve 317 milletvekili çıkararak tek başına iktidar olmuştur. Seçim sonuçlarına baktığımız zaman hem MHP hem de HDP diyebiliriz ki, zar zor barajı geçerek birisi meclise 40 diğeri de 59 milletvekili sokmuşlar.

Sonuç bu olunca da Recep Tayyip Erdoğan ve gölge Başbakan Ahmet Davutoğlu şiddetin kazandırdığını gördükleri için politikalarını daha da sertleştirmişler ve birçok ilçede sokağa çıkma yasağı konularak bu ilçeler adeta Suriye'deki benzer kent yıkımlarına sahne olmuş, askerlerimiz, güvenlik güçleri ve siviller büyük kayıplar vermişlerdir. İşin bu noktalara kadar gelişinin nedenlerini çok yazdık ve konuştuk. Buraya girmeden gelinen bütün bu noktaların sorumlusunun Recep Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı olduğunu söylemeden geçmemiz olası değildir. İşte bu yüzdendir ki, sertleşen hava giderek daha da sertleşmiş, karşılıklı tehditler "azdan az, çoktan çok" noktasına gelmiş dayanmıştır. Türkiye'nin AKP iktidarı tarafından ağırlaştırılan sorunlarının çözümü ile ilgili söylenenlere baktığımız zaman; sözlerin hepsi parlak hepsi duygu yoğunluğu ile dolu ama konunun bütün yönleriyle konuşulmasını gerektiren ortam için yani Türkiye'nin demokratikleştirilmesi gerektiği üzerine kafa yoran yok. Bu yüzden de Kürt sorunu ne zaman böylesine alevlense birileri ya "özyönetim" ya "federasyon" ya da " bağımsız bir Kürt" devleti diyerek sorunu çözmenin reçetesini sanki ortaya koymuş oluyorlar.

Bu üç çözümden birisini benimseyenlerin ortaya attıkları çözüm aslında bir burjuva çözümdür. Bu yüzden de biz sosyalistlerin bu çözüm önerilerinin desteklenip desteklenmeyeceğine dair görüşleri ancak ve ancak eğer bu çözüm yollarından birisinden birisi benimsenecekse benimseme nedenimizin ülkede, bölgede ve dünyada işçi sınıfının çıkarları ile yani sosyalizm açısından ne getirip ne götüreceğine bakar öyle de tutum alırız.

Yukarıda da söylediğimiz gibi bu üç çözüm şekli de burjuva çözümdür, gerek işçi ve emekçiler açısından gerekse sosyalizm açısından ülkemizin, bölgemizin ve dünyanın somut konumundan dolayı desteklenmesi zorunluluğu yoktur. Esasen biz sosyalistlerin emperyalist/kapitalist dünyanın dayatmalarını insanlığın geleceği açısından bir kazanım olacağı yönündeki iler sürülen düşünceleri ise kabul etmek zorunda değiliz.

Burada açık açık demek istiyoruz ki, özerklik, federasyon ve ayrı devlet kurma isteği ne Kürt işçi ve emekçileri, ne Türk işçi ve emekçileri, ne de Ortadoğu'dan Balkanlara kadar uzanan bölge coğrafyasında bir kazanç olmayacak, aksine emperyalist/kapitalist sistemin bölgede işbirlikçi yönetimlerle birlikte rahat rahat at oynattıkları ve gelişen her ilerici hareketi ezmek için büyük bir fırsat yaratacaktır. Ayrıca "özyönetim" adı altında Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde dile getirilen bu istek; Türkiye'nin her tarafına yaygınlaştırılması gerektiği savıyla yumuşatılmaya da çalışılmaktadır ki, bu da ayrı bir tehlikenin tohumlarını ekme isteğinden öte bir şey değildir.

Bu durumda yüreklice dile getirilecek şey sosyalistliğimizin gereği olarak birinci adım Türkiye'nin gerici yönetimlerden arındırılarak demokratikleştirilmesi ve hemen ardından da eşit yurttaşlık ve ortak vatan bağlamında sorunu çözüm getirecek adımların atılmasıdır.

Lenin'in ulusların kendi yazgısını belirleme görüşü Kur'an ayetleri gibi dondurulmuş bir sesleniş değildir. Lenin, özyönetim ve federasyon gibi çözüm yöntemlerini burjuva görüşler olarak değerlendirdiği için zaten sıcak bakmamış, ayrılma hakkını ise işçilerin ve emekçilerin çıkarları yani sosyalizmin kazanımı açısından ele alarak ulusların kendi yazgısını belirleme hakkının ille de ayrılmak olmadığını dile getirerek somutlamıştır. Yoksa o dönemde Gürcistan'ın ayrılma hakkı yerinde bulunur ve Sovyetler Birliği içinde Gürcistan yer almamış olurdu.

Sonuç; benim hemen üst paragrafta özetlediğim görüşler solcuların görüşü değildir.

Çünkü solculuk başlangıç noktası ile bitiş noktasının ne olduğu belirsiz bir curcuna halidir. Oysa sosyalistlerin öğretisi bilimseldir, enternasyonal bir bakıştır ve de sömürü düzenine son verip sömürüsüz ve sınırsız, özgür bir toplum yolunda yürüyüştür.

Yoksa sosyalistler dünyanın her yerinde küçük küçük diktatörlere alan onlara birer devletçik hediye ederek ve işçi ve emekçilerin canına okunduğu bir düzene hizmet eden anlayışlara ne arka çıkmak Değildir.

Ortalığı pıtrak gibi sarmış ve inanç ve etnik köken üzerinden politika yaparak sonuç almayı önlerine koymuş olanlarla sosyalistlerin politikalarını örtüştürebileceklerini düşünmek ham hayalden ötem bir anlam da taşımaz.

Çünkü bizler diyoruz ki, "Yıkalım bu köhne düzeni - Biz başka dünya isteriz"


TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN "HER GÜN" BAŞLIKLI ÖNCEKİ YAZILARI


ANA SAYFA