turgutkocak2009@hotmail.com

GENEL BAŞKANIMIZ TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN YAZILARI

"HER GÜN"


BAZILARINI TANIYALIM

TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)

19 EKİM 2015

Türkiye'de öteden beri solculuk revaçtadır. Dikkat edin sosyalistlik demiyorum, solculuk diyorum. 1968'lerden sonra Türkiye sosyalist Solu'nu Avrupa'dan esen sol rüzgârlar ciddi bir şekilde etkiledi ve öğrenci hareketleri bir çırpıda emek eksenli sosyalist kabarmanın önüne geçti. Tıpkı Fransa'daki gibi öğrenciler üniversiteleri işgal etmeye ve sol ve sosyalist hareketi hızla egemen güçlerin istediği alana çekmeye başladılar. Hiç kuşku yok ki, devrimci gençlerdeki içtenlikli kararlılık bir anda kendisini başka zeminlerde ifade etmeye başlayınca da oturduğu öğrenci yığınlarını da peşinden sürükleyemedi ve mücadelenin öncü unsurları ana gövdeden ayrılarak küçük küçük yuvarlara dönüştü. O dönemde Maocu görüşler ise Türkiye Solu'nun içine bizzat Halil Berktay gibi kimseler tarafından terörize edilerek sokuldu. Aynı dönemlerde de Güney Amerika gerilla hareketleri de özellikle öğrenciler içinde taraf buldu ve savunulmaya başlandı.
(Halil Berktay'ın bugün geldiği nokta konumunu açıklamaya yeter de artar bile)

Sonradan öğreniyoruz ki, Türkiye'de içinde birçok yerde Maocu hareketleri CIA desteklemiş ve gelişmeleri için her türlü çabayı yoğun bir şekilde harcamıştır. Çünkü ABD için o dönemlerde en büyük tehlike Sovyetler Birliği olduğu için bu bloğun karşısına özellikle Çin ve Mao'nun sol anlayışı çıkarılarak Sovyetler etkisizleştirilmek istendi. Bu görev o günlerde Halil Berktay ve onunla birlikte davranan Doğu Perinçek grubuna düştü. Devamında ise bu alan değişik gruplara sıçrayarak genişleyip alan kazandı.

Bilindiği gibi Avrupa'da 1968 öğrenci hareketleri saman alevi gibi başladığı gibi söndü. Türkiye egemen güçleri ise fırsatı ganimet bilerek 12 Mart 1971 1aşist askeri darbesiyle bütün ilericilerin, devrimcilerin ve sosyalistlerin tepesine binerek sola ve sosyalistlere karşı bir sürek avı başlattı. Devrimciler katledildi, işkencelerden geçirildi, idam sehpasına gönderildi. TİP başta olmak üzere bütün örgütler birer ikişer kapatılarak etkisizleştirildi.

12 Mart 1971'den sonra ülkenin üzerine çöken kara bulutlar özellikle 1973'lere doğru dağılmaya başladı. 1974'lerden başlayarak da devrimci ve sosyalist yapılar eski maddi kaynakları üzerinden yeniden yükselişe geçtiler. Bu yazımda hiç kuşku yok ki, o dönemin sol ve sosyalist yapıları ile ilgili bir görüntü çizecek değilim. Ben, bu yazımda daha çok solculuğun nasıl bir şey olduğuna değinmek istiyorum.

Kuşkusuz 1970'li yıllarda ortaya çıkan sol yapılar birbirleri ile açık gizli yarışır, kendi haklılığını ve daha iyi solcu olduğunu da eylemli halleriyle açıklardı. Kim silahlı külahlı ise ya da kim daha çok orada burada faşistlerle boy ölçüşüyor gözüküyorsa ve de keskin sözlerin savunucuysa o grup kendisini daha iyi solcu başkalarını da büyük ölçüde pasifist görerek karalama yoluna gidiyordu. 1970'li yılları böyle tükettik. 12 Eylül 1980 faşist darbesine kadar özetlediğimiz anlayışlar aynen devam etti. 13 Eylül sabahı ise ülkede sıkıyönetim vardı, yaprak kıpırdadığı da söylenemezdi. Faşist darbecilerin sola ve sosyalistlere ilk günden başlayarak nasıl yıllarca yüklendiğini, ne büyük insanlık düşmanı suçlar işlenerek ilericilere, devrimcilere ve sosyalistlere kıyıldığını gördük. 12 Eylül faşizminin etkileri tabiki de 12 Mart 1971 faşizmi gibi kısa sürmedi. 12 Eylül faşizminin saldırısı 1990 yılların başlarına kadar aynı şiddetle devam etti. Devamında ise faşizmin kurumlaşmış yapısı varlığını aynen koruyarak ama ortamı biraz daha rahatlatarak varlığını sürdürdü.

Tam da bu tarihlere denk düşen soldaki kıpırdanma yine Avrupa'dan ama sosyalist Sol'un tasfiyesi şeklinde oldu. Sol ve Sosyalist Sol, liberal sol anlayışlarca bir bir likide edilip bel kemiği kırılmaya çalışıldı. TBKP, SBP, BSP ve ÖDP örgütlenmesi ile de denilebilir ki büyük ölçüde başarıldı. Bugün TBKP, SBP, BSP yok, ÖDP ise sözünü ettiğimiz birçok grubun ayrılması ile birlikte önemli ölçüde etkisizleştirildi. Yine ÖDP'den ayrılan bazı gruplar ise ayrılıp kendi partilerini kurdular ve birer HDP bileşenine dönüştüler. Emek Partisi ve ESP ise başka bir alandan gelerek onlarda HDP bileşeni içinde yer aldılar. Burada bazı dergi çevrelerinin de HPD bileşeni içinde olduklarını söylemekte yarar var.

Ülkemizde yaşananlara baktığımız zaman koskoca coğrafya büyük tehlikelerle karşı karşıya. Sol ve sosyalist sol bu tehlikelerin üstesinden geleceği yerde yine aynı anlayışla solculuk yarışına girmiş durumda. Bu yüzdendir ki, ülkemizde ve bölgede 13 yıldır AKP iktidarının yarattığı korkunç tehlikeye ve faşizme Türkiye Sosyalist İçi Partisi olarak işaret ediyor ve Türkiye'nin demokratikleşmesi gerektiğini savunuyoruz. Buradan kalkarak da 1 Kasım seçimlerinde CHP'nin desteklenmesi kararını aldık. Bizim bu politikamız sözde solculuk eylemde pasifizmin batağında kulaç atanlarca eleştiriliyor. Bunların içinde solculuk ve sosyalistlik konusunda hiçbir iddiası kalmayan eskiden TSİP'in içinde yer alanlar da var. Bazıları işi küfre götürse de bunlarla muhatap bile olunmaması gerektiğini iyi biliyoruz. TSİP'in varlığı bunlar için çok büyük dert. Çünkü TSİP oldukça bunlar hep gemiyi ilk terk eden fare olmaktan asla yakalarını kurtaramadıkları ve her fırsatta yaşam onların önüne bu gerçeği çıkarttığı için TSİP ve benim kişiliğime yönelik çok az da olsa saldırılara rastlıyorum.

Bunlara sözüm şudur.

TSİP komünist anlayışın geçilmez savunma hattıdır.

Bu yüzden de it ürür, kervan yürür.

Kimse gerçeklerle ve bilimle boy ölçüşemez, ölçüşürse de boyunun ölçüsünü alır oturur.


TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN "HER GÜN" BAŞLIKLI ÖNCEKİ YAZILARI


ANA SAYFA