
.jpg)
turgutkocak2009@hotmail.com
GENEL BAŞKANIMIZ TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN YAZILARI
"HER GÜN "
SEÇİME KAÇ KALA BARIŞ…
TURGUT KOÇAK (GENEL BAŞKAN)
03 MART 2015
Her seçim öncesi barıştan söz edilir. Kürt hareketi ve onun
çevresinde kümelenmiş olan politik örgütlülükler parlatılarak Türkiye
kamuoyunun önüne konur. Ortada bir Alicengiz oyunu olduğunu söyleyenlerse
kurnazca susturulmaya çalışılarak "yoksa sen barışa karşı, kan
dökülmesinden yana mısın" denilerek bir güzel parsa toplanmaya çalışılır.
Pek çok TV kanalıysa AKP'nin bu oyunlarına sözde barış yanlısıymış gibi
ekranlarını sonuna kadar açar ve Türkiye seçim gününe kadar bir sürü
martavalı dinleyip AKP'ye oy verip Kürt hareketine de destek verildikten
sonra ortada konuşulacak ne barış kalır ne de hak ve özgürlükler.
Yerel seçim öncesinde de böyle şeyler yaşandı, Cumhurbaşkanı seçimlerinde
de. Kazanan tarafsa hep AKP oldu. Kürt hareketinin en tepesindekilerse pek
çok olayı AKP çıkarlarına göre yorumlayıp kamuoyuna açıklamalar yaptılar.
Bilmem anımsıyor musunuz, Reyhanlı patlaması sonucu muhalefetin Recep
Tayyip Erdoğan ve partisi AKP'yi eleştirmesini Selahattin Demirtaş bir
darbe olarak nitelemek gibi garip hallere düştü. İmralı sakini ise her
fırsatta açıklama yaparak Recep Tayyip Erdoğan'ı iktidara kendilerinin
getirdiğini ve yapılacak bir darbeyi de kendilerinin önlediğini söyledi.
Gezi gösterileri HDP'nin önde gelenlerince faşist, ulusalcı olarak
değerlendirilerek uzak durulmaya çalışıldı.
Cumhurbaşkanı seçimlerinde Selahattin Demirtaş adaydı. Seçim kampanyası
tam bir sevimlilik içinde geçti. Popülist siyaset tavan yaptı. Kendilerine
solcu ve sosyalist diyen bazı yapılarsa Selahattin Demirtaş'ı
desteklemekle kalmadılar, desteklemeyenleri de her zamanki
alışkanlıklarıyla ya Kemalist ya da faşist olarak nitelemekten geri
durmadılar. Basın Demirtaş'ın oylarını arttıracağını o kadar çok
dillendirdi ki, basının çabaları ve sandığa gitmeyenlerin sayısının
çokluğu nedeniyle Selahattin Demirtaş'ın oyları gelip yüzde onlara
dayandı. Artık iyi günler başlamış, HDP'nin önündeki yüzde on barajının
aşılabileceği yüzdesine gelinip dayanılmıştı. Şimdi seçime HDP'nin
bağımsız adaylarla değil, parti ile gitmesi gündemde.
Elbette bir partinin seçimlere parti olarak girmesini tartışacak değiliz,
hakkıdır diye düşünüyoruz. Ancak baraj geçilemediğindeyse ortaya çıkacak
tarihi sorumlulukları da es geçemeyiz.
Bilindiği gibi AKP'nin oyları düşmektedir. HDP barajı geçemediğindeyse
AKP'nin mevcut oylarının 6-7 oranında düşmesi bile ona umduğunun çok
üstünde milletvekili kazandıracaktır. Bu durumda AKP 400 milletvekilini
bulamasa da Anayasayı değiştirecek 367 sayısını bulabilecektir. Sonrasında
ise Recep Tayyip Erdoğan'ın tek kişi yönetimi olacak olan Meksika tipi ya
da ne bileyim Türk tipi başkanlık sistemi ile toplumun tanışması da
kaçınılmaz hale gelecektir. Bir başka deyişle faşist diktatörlükle de
diyebiliriz. Şimdi kendilerine ilerici, devrimci ve hatta sosyalist
diyenler böylesi bir gidişe izin verdiklerinde hiç mi üstlerinde bir
sorumluluğun olduğunu düşünmeyeceklerdir? Biliyoruz ve inanıyoruz ki,
böyle bir durumda bile bazıları sosyalistleri suçlama alışkanlığı
edinmişler ya utanıp sıkılmadan siz bize oy vermediğiniz için böyle oldu
diyerek zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkacaklardır.
Dahası ve en önemlisi konuşulan şey madem barışsa, bu ülkenin
sosyalistleri ve de kamuoyu niçin hangi maddeler üzerinden konuşulduğunu
bilmezler de sadece ve sadece PKK silah bırakacak, kan akması durdurulacak
ve demokratik açılımlar olacak gibi bugüne kadar AKP tarafından sadece
kullanılan ama asla yerine getirilemeyen martavalların bizler tarafından
gerçekmiş gibi kavranması istenilecektir? Hangi hakla ve niçin? Bugün
seçim dolayısıyla CHP'ye bazı ileri söylemlerle çengel atılmaya ve CHP
tabanından oy almaya yönelik bir plan HDP tarafından sahneye konulmuştur.
Öyle ki kimi CHP'lilerin HDP listelerinden aday gösterileceği bile
konuşulmaktadır.
Diğer yandan Recep Tayyip Erdoğan'ın sözüm ona şahin çıkışı ve sertliği
ise MHP'nin oylarının AKP'ye akmasına yönelik olup değersiz söz
kalabalığıdır.
İşin özüne gelelim. AKP 13 yıldır görülmemiş bir baskı iktidarı kurmuş
olup her türlü ekonomik, demokratik hak ve özgürlükleri bir bir ortadan
kaldırmıştır. Şu an mecliste olan İç Güvenlik Yasası ise gidişe bir nokta
koymak niteliğindedir. Her şey bu kadar açıkken HDP içinde politika
yapanlar nasıl olmaktadır da genetik uyumu asla mümkün olmayan AKP ile
yakın durabilmektedir de CHP ile demokratik hak ve özgürlüklerin
genişletilmesi, Türkiye'nin demokratikleşmesi için niçin yakın
duramamaktadırlar? Bu soru önemlidir, bu soruya verilecek yanıt sadece öz
be öz HDP'liler açısından değil, oraya kapak atmış kendilerine sosyalistte
diyen solumsu bütün yapı ve kişileri de her yönü ile açık hale
getirecektir ki, işte o zaman kim kimdir, neyi murat etmektedir daha açık
konuşabiliriz.
Türkiye Sosyalist İşçi Partisi olarak bir durum tespiti yaptık ve AKP'nin
ve Recep Tayyip Erdoğan'ın durdurulması gerektiğine karar verdik. Bu
kararı alırken içinde bulunduğumuz somut koşulları değerlendirip faşizm
mi, kısıtlı da olsa burjuva demokrasisi mi sorusuna da yanıt verilmesi
gerektiğini düşündük. Bu konuda en önemli gücünse CHP olabileceği
gerçeğinden hareketle sosyalist solda yer alan bir parti olarak CHP'nin
desteklenmesi gerektiği sonucuna vardık.
Bizim dışımızda elbette Türkiye'de kendilerine sol ya da sosyalist diyen
yapılar var. Hem onların doğru karar almaları ve seçimlerde CHP'yi
desteklemeleri için utangaçlıklarını yenmeleri için öne çıktık hem de
attıkları her adımda sınıf gerçeğinden uzak durarak sadece ve sadece etnik
ve inanç bağlamında politika yaparak sosyalist görüşü sulandırmak
isteyenleri etkisiz kılmak istedik ki, faşizmin kara gömleğini yırtıp
atarak yolumuza devam edebilelim.
Yoksa yarınlarda diz döverek politika yapmanın kimseye bir kazancı
olmayacaktır diye düşünüyoruz.
TURGUT KOÇAK YOLDAŞIN "HER GÜN" BAŞLIKLI ÖNCEKİ YAZILARI
ANA SAYFA |